onsdag den 8. juni 2016

Sykes-Picot Antlaşması ve Bir Asrın Demokratik Rövanşı - ROJAN HAZIM


[16 Mayıs 1916-16 Mayıs 2016]


20. yy başları, dünya genelinde, orta ve yakın doğu özelinde çok önemli gelişmelerin, altüst oluşların, acıların, yıkımların yaşandığı yıllar oldu. Kazananı kaybedeniyle birlikte aslında total açıdan bakıldığında sonuçları ağır acıdır. Etkileri en çok orta ve yakın doğuda görülen 1. Dünya Savaşı 20. yy'ı acılarla başlatan en önemli olaydır.

Orta ve yakın doğunun böylesi bir kapsamlı emperyal bölüşüme zemin olmasının elbette ekonomik nedenleri var. Öncelikle petrol olmak üzere bölgenin genel olarak yeraltı ve yerüstü kaynak ve maden zengini olması bu nedenlerin başında gelir.

1. Dünya Savaşı süresince dönemin büyükleri Britanya, Fransa ve Rusya başta olmak üzere Avrupa kıtasından Almanya ve Italya gibi devletlerin de dahil olduğu tam bir ganimet savaşı yapıldı. Dönemler sonlandırıldı, yeni dönemler başlatıldı. Eski sömürgecilik daraltıldı, yeni sömürgecilik geliştirildi. Eski harita  bertaraf edildi, yeni harita çizildi. Avrupa merkezli birinci paylaşım savaşının galipleri "Itilaf" alyansı [Britanya ve Fransa], "Ittifak" [Alman] safında yer almanın faturasını Osmanlı'ya ağır kesti ve Osmanlı Imparatorluğu'nun geriye kalan [Orta ve yakın doğu] coğrafi alanı üzerinde de tam bir cerrahi operasyon yapıldı. Osmanlı Imparatorluk alanı içinde yeni devletler oluştu.

Bu savaş sürecinde Osmanlı Imparatorluğu'nu yöneten ırkçı-turancı Ittihat Terakkiciler, Ermeniler başta olmak üzere müslüman olmayan yerli halklar, Rumlar, Süryani-Kildaniler ve Êzidi Kürtlere karşı topyekün bir yoketme harekatı başlattı. Özellikle Ermenilere karşı tam bir tehcir ve jenosid [1915] uygulandı.  

Bu etraflı paylaşım savaşının öncüleri ve galipleri olan Ingiltere ve Fransa arasında da kıyasıya bir çekişme vardı. Arap coğrafyası Osmanlı Imparatorluğu'ndan koparıldı, yeni devletler oluşturuldu. Bu arada Yahudiler de mağdur edildi.

Kürdistan coğrafyası ise bu iki büyük devlet arasında önemli çekişme alanı oldu. Tam bu iç çelişki ve çekişmelerin tırmandığı ortamda Ingiltere ve Fransa Kürdistan ve çevresini paylaşmak için gizli bir ortak plan geliştirdiler. Ingiltere adına Sir Sykes, Fransa adına François Picot gizli bir saha çalışması yaparak sonradan kendi adlarıyla anılan paylaşım planını hazırladılar. Savaş ortakları Rusya'dan habersiz girişilen bu faaliyete Rusya tarafından tepki gelince onlarda plana dahil edildi. Bu planı Ingiltere adına Dışişleri Bakanı Edward Grey, Fransa adına da Dışişleri Bakanı Paul Cambon, Rusya'nın da onayı ile antlaşma olarak imzaladılar [16 Mayıs 1916]. Buna göre Rusya Kafkasya'dan başlayarak Kürdistan'ın ortasına, Hakkari bölgesine kadar inerek Kürdistanı işgal etti. Güney ve batıdan da Ingiltere ve Fransa zaten alandaydılar. Doğu Akdeniz kıyısından Lübnan-Suriye ve Kürdistanın batı yakasına hakim olan Fransa ve Basra kıyılarından başlayarak Kürdistan'ın güney yakası dahil geniş bir cografyaya hakim olan Ingiltere bu gizli antlaşma ile bölgeyi paylaşmayı bir plana bağladılar.

Kürdistan'ın merkezinde olduğu Ortadoğu ve Yakındoğu'nun 20. yy genel politik durumu değerlendirildiğinde ilk akla gelen politik olayların başında bu Sykes-Picot antlaşması gelir.

Genel algının aksine, Kürdistan'ın sınırları Sykes-Picot antlaşmasıyla çizilmedi. Sykes-Picot planı Kürdistan başta olmak üzere bölgeyi paylaşma antlaşması olarak şekillendi. Ne ki, sınır belirleme ile ilgili Sevr ve ardından Lozan antlaşmasına varan sürecin temeli Sykes-Picot planıyla atıldı. Sykes-Picot projesiyle Osmanlı Imparatorluğu sınırları içinde sömürgeleştirilmiş olan Kürdistan Ingiltere, Fransa ve Rusya arasında bölüştürülüyordu. Iran alanı bu planın dışındaydı. Iran [Safevi] ve Osmanlı arasında ikiye bölünmüş olan Kürdistan 1639 Kasr-ı Şirin antlaşmasıyla yeniden ve Osmanlı lehine bir sınır değişikliği yapılarak Kürdistan'ın büyük parçası Osmanlı egemenliğinde kalmaya devam etti. Sykes-Picot antlaşması esasen Ingiltere ve Fransa arasında olacak bir paylaşımı öngörüyordu. Rusya kendini plana dayatınca üçüncü partner olarak Osmanlı sömürgesi Kürdistan'ın yakındoğu yakasını işgal etti. Sykes-Picot antlaşması, Kürdistan bakımından, bu iç çelişki ve ciddi nüfuz çekişmeleri üzerine bina edildiği için kalıcı olmadı ama Sevr'in sonra da Lozan'ın şekillenmesine neden oldu.

Sykes-Picot planlamasında Kürtlere yer yoktu

Sykes-Picot planı Kürdistan'a görece bir statü öngörmüyor, üç devlet arasında statüsüz bir biçimde paylaştırılmayı esas alıyordu. Sykes-Picot antlaşması hazırlanırken Kürtler üzerine hesap yapılmadı. Bunun ana nedeni Kürtlerin örgütsüz ve öncüsüz olmasıydı. Zaten bu döneme gelinmeden çok önce, daha Osmanlı yıkılma aşamasına gelmeden [19. yy sonları] Kürt beylik ve mirliklerinin statüsü bizzat Osmanlı yönetimince bertaraf edilmiş, Kürtler amiyane tabirle başsız ve dağınık bırakılmışlardı. Dolayısiyle Osmanlı coğrafyasını paylaşmayı planlayan Ingiltere ve Fransa da güçten düşürülen Kürtlere yönelik bir statü gündemleştirmedi. Sykes-Picot sürecinin ana aktörleri arasındaki iç çelişki ve nüfuz alanları çatışması bu antlaşmanın daha baştan uygulanamazlığına neden oldu. Ve zaten 1917 Bolşevik Devrimi'nden sonra Lenin yönetimi Sykes-Picot gizli antlaşmasını deşifre ederek geçersiz saydı ve Rus ordusunu savaş alanlarından geri çekti. Yeni Sovyet yönetimince taca düşürülen Sykes-Picot antlaşması başka faktörlerinde etkisiyle tasarlandığı haliyle hayata geçemedi. Ancak bölgeyi paylaşmayı, bir şekilde domine etmeyi hedefleyen Ingiltere ve Fransa Sevr'i getirdi. Sevr antlaşması [1920], Kürtlere son derece daraltımış bir alanda ve çok geri bir otonom yapı planlamışta olsa, kalıcı olmadı. Sevr aşamasında da Kürtler örgütsüz ve öncüsüzdü. Bu toplam süreçte en karlı çıkan Araplar oldu. Lozan'a [1923] dek olan zaman içinde Ingiltere ve Fransa'nın dominasyonunda özellikle Irak ve Suriye devletleri oluşturularak Kürtlerin yurdu yani Kürdistan Osmanlı coğrafyasında yeni Türkiye [TC] ile birlikte üçe bölünmüş oluyordu.

Sykes-Picot antlaşması Kürdistan bakımından, Lozanla sonuçlanan sınırsal paylaşımın fikri ve siyasi muhtevasını oluşturdu. Yani Sykes-Picot antlaşması Osmanlı sömürgesi olan Kürdistan'ın statüsüz bir biçimde paylaşım zihniyetinin paradigması oldu. Sevr ve Lozan'ı bu zihniyet yarattı. Lozan sürecinin anası olan Sykes-Picot antlaşması bu özelliğinden dolayı Kürtler arasında Kürdistan'ın paylaşım eyleminin uğursuz sembolü oldu.

Sykes-Picot zihniyetinin yarattığı Lozan antlaşmasıyla birlikte Irak, Suriye ve Türkiye arasında statüsüz olarak paylaştırılan Kürdistan, Iran'ın işgali altındaki Kürdistan'ın doğu yakasıyla beraber uluslararası sömürge haline geldi. 20. yy sonlarına kadar Kürtler halk olarak haksız ve hukuksuz bir biçimde en ağır baskı dönemi yaşadılar bu dört ülkede, ki bu baskı dönemi Türkiye ve Iran'da halen de sürüyor. Lozan sonrası dönemde Kürtler dört parçada da isyan ettiler, başkaldırdılar, hak isteminde bulundular lakin bastırıldılar hem de hunharca, zalimce, jenosid boyutunda katliamlarla yokedilmeye çalışıldılar. Ikinci dünya savaşı koşullarında, o dönemin bölgesel konjonktüründe Kürdistan'ın doğu bölgesinde Mahabad merkezli kısa ömürlü bir devlet oluştu ancak yine oluşmasına yardımcı olanların çıkarlarının kurbanı olarak bir yılda sonlandırıldı. 1960'lı yılların başından itibaren bu kez Kürdistan'ın güney yakasında silahlı başkaldırı gelişti. Kürdistan milli uyanışında önemli etkisi olan bu başkaldırı Iran ve Irak yönetimlerinin 1975 Cezayir antlaşmasıyla yine destekçilerinin çıkarlarına kurban edilerek tasfiye edildi. 1975'e kadar, ne 1. Dünya Savaşı, ne 2. Dünya Savaşı, ne de soğuk savaş döneminde Kürtler, Kürdistan düşünülmedi. Kapitalist-Emperyalist dünya da, Sovyet-Sosyalist bloku da çıkarlarını temel aldılar, Kürdistan'ı sömürgeleştiren devletlerle çıkar ilişkilerini tehlikeye atmadılar ve önem verdikleri, işlerine geldiğinde iftihar ettikleri kendi sistemsel "değer ve normlarını" ayaklar altına aldılar ve Kürt halkına haklı mücadelesinde sonuç alıcı destek vermediler. 1975 hezimeti Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinde yeni ve modern savaşım perspektiflerinin gelişmesine yol açtı.

Sykes-Picot zihniyetinin iflası ve Kürt rövanşı

Klasik Sykes-Picot zihniyeti Kürtleri 20. yy sonlarına dek bay-pas etti. Ne ki, 1975 sonrası Kürdistan'da boy veren yeni ve ileri anlayış ve düşünceler, Kürtlerin örgütlenme hızını arttırdı. 1980'li yıllar Kürtlerin örgütlü ve öncülüklü mücadeleyi geliştirdikleri dönem oldu. 1990 başları, Sovyet sisteminin çöküşü, soğuk savaş döneminin sona ermesiyle birlikte Kürtlere yeni ufuklar doğdu. Kürtlerin kendi özgüçlerine dayalı mücadele etme anlayışı güçlendi. Uluslararası ve bölgesel dengelerin değişmesiyle Kürtlerin sağlam güce dönüşen mücadele potansiyeli bu yeni konjonktürde daha da ivme kazandı. Bölgede yeni bir paylaşımı öngören 100 yıl önceki devletler, yani Sykes-Picot aktörleri bu kez yükselen Kürt dinamiği üzerine hesap yapmaya başladılar. 100 yıl sonra, Sykes-Picot antlaşmasının 100. yılında ortaya çıkan tablo Kürtler bakımından demokratik bir rövanştır. 100 yıl önce sahada varolan güçler 100 yıl sonra yine sahnedeler. 100 yıl önce Ingiltere, Fransa ve Rusya vardı. 100 yıl sonra bu kez Ingiliz aklıyla Amerika önde ve yine Fransa ve yine Rusya ve yeni olarak Avrupa Birliği var. 100 yıl önce Kürtler örgütlü güç olarak yoktular. 100 yıl sonra Kürtler ileri ve sağlam örgütlü güç olarak varlar.

100 yıl önce Kürtleri bay-pas edenler, 100 yıl sonra Kürtler üzerinden ve Kürtler hesap edilerek yeni bir bölge yapılanmasına gidiyorlar. Bu kez örgütlü ve öncülüklü Kürtler hesapta varlar ve hakları yüksek sesle dile getirilerek ittifak edilmesi gereken temel güç olarak ifade ediliyor. 1990 sonrası Irak'a yapılan ilk operasyonla Kürdistan'ın güney bölgesi statüye sahip olabilcek bir yapılanma sürecine sokuldu. 2003'te Irak Baas yönetimi tasfiye edildi ve Irak Federal bir hale getirilerek Kürtler bu yeni federal Irak’ta statü sahibi olarak ileri düzeyde otonom bir yapıya kavuşturuldu. Bu süreçte iç dinamiğin varolması ve belli bir mücadele geliştirmiş olmasına karşın esas belirleyici olan dış dinamik oldu. Bu objektiv gerçek Kürtlerin kazanımının sadece dış dinamiğe bağlı olduğu anlamına gelmez. 2010'lu yılların başlamasıyla birlikte bu kez Kürdistan'ın batı bölgesini sömürgeleştiren Suriye'ye yönelik müdahale başlatıldı [2011]. Bu yeni hamlede Kürdistan'ın batı yakası son derece hızlı bir siyasi-askeri örgütlenme yaratarak alan hakimiyeti sağladı. Ve bugün Rojava adıyla dünyada yankı uyandıran ve sempati yaratan Kürdistan'ın batı yakası dinamik bir ulusal güçle ve şimdilik kaydıyla kantonal formatlı fiili statü yaratmış ve ilk aşamada olabilecek demokratik yeni federal Suriye içinde hukuki bir yapıya kavuşmayı öngörüyor.

Işte nereden nereye dedirtecek bir asrın hikayesi budur. Bu sonucu yaratan diyalektik sürecin yeni ve dinamik örgütlü gücü Kürtlerin bu yeni durumu klasik Sykes-Picot zihniyetinin de bir bakıma iflasıdır.

Ne var ki, 100 yıl sonra bir kabahat, yine o kabahati yapanlar tarafından telafi edilmeye çalışılırken tekrardan ince hesaplar yapılıyor. Bölge yeniden yapılandırılırken 100 yıl önceki Sykes-Picot zihniyetinin şekillendirdiği Lozan statükosu aşılmıyor. Lozan'ın yarattığı statüko bugünde devam ediyor. Aynı güçler Lozan statükosu içinde ama yeni bir çözümü Kürtlere sunuyorlar. Elbette bu 100 yıl gecikmeli de olsa olumlu bir gelişmedir, ancak eğer Kürtler diri bir güç haline gelmeselerdi bu yeni planlamada da yerleri olmayacaktı. 100 yıl önceki Sykes-Picot sürecinin şartları Kürtler bakımından elverişsiz ve negatifti ve sonucu da hak gaspına yol açtı. 100 yıl sonraki yani bugünün şartları, konjonktürü pozitiftir ve Kürtler varolan dinamik güçleriyle bunu lehlerine çevirmeye çalışıyorlar. 100 yıl öceki güçler, 100 yıl sonra Lozan statükosunu yaratan Sykes-Picot paradigmasını temelden restore ediyorlar. Restorasyon Kürt ve Kürdistan sorunu için nihai çözüm değildir elbette. Bu derinlikli olması gereken restorasyon sürecini kuşkusuz Kürtler konjonktürel bir aşama ve çözüm olarak değerlendiriyor ve bu kazanımı korumaya, sağlamlaştırmaya, kalıcılaştırmaya dönük politikalar geliştiriyor ve bu doğrultuda çetin bir savaşım veriyorlar. Ne var ki, Lozan statükosunun eski haliyle devamını isteyen Türkiye ayak diriyor, Kürt hareketini bastırmak için askeri gücünü en barbar haliyle kullanıyor. Keza Lozan sürecinin dışında olmakla beraber, Kürdistan'ın doğu bölgesini 1639 Kasr-ı Şirin antlaşması öncesi ve sonrasından beri elinde tutan Iran, bu yeni Lozan restorasyon sürecini kendi egemenlik alanı için de tehlike görüyor ve Türkiye ile paralel bu eski Lozan statükosunu koruma politikası güdüyor.

100 yıl gecikmeli hak

Meşru olmayan "resmiyette" henüz olmasada, hem zihni planda hem de pratikte Sykes-Picot, Sevr ve Lozan süreci Kürtler tarafından işlevsizleştirilmiştir. Kürtler bugün en diri bölgesel güç haline gelmişlerdir. Kürtler bölgesel planda hem eski statükonun yapısal restorasyonunun radikal bir biçimde gerçekleştirilmesini sağlıyorlar, hem de bölgesel gericiliğin önlenmesi ve geriletilmesi için öncü ve sonuç alıcı bir mücadele veriyorlar. Kürtlerin bölgesel düzeyde yaratmaya çalıştıkları yeni demokratik düzende kendileriyle birlikte ezilen etnik ve dinsel guruplarda hak sahibi oluyor ve yeni demokratik yönetimde yer alıyorlar. Kürdistan'ın kuzey ve doğu bölgelerinde, Kürtlerin Türkiye ve Iran devletlerine karşı verdikleri özgürlük mücadelesi bu mevcut elverişli şartlarda daha da güçleniyor. Özellikle TC devletinin asimetrik ve yoketmeci saldırlarına karşı gösterilen direniş ve verilen modern ulusal kurtuluş mücadelesi Kürdistan sorununun çözüm sürecini hızlandırıyor.

Kürtler 100 yıl gecikmeli de olsa güney ve batı bölgelerinde, yurtlarında hak ve statü sahibi oluyor. Bu kazanımlar Kürdistan'ın kuzey ve doğu yakalarındaki mücadeleyi de olumlu yönde etkiliyor. Bu ilk evredir. Otonom, Federal veya Konfederal gibi konjonktürel modeller ile kazanımlarını geliştirmeye çalışan Kürtler şüphesiz ulusların kaderlerini tayin yani self-determinasyon hakkına da sahipler. Bu hakkı ve bu hakkın nasıl ve ne zaman kullanımıyla ilgili kararı, koşullar olgunlaştığında kendi iradeleriyle verecektir. Yükselen Kürt dinamiğinde bu öz mevcuttur.

Ulusal birlik zaafiyeti

100 yıl önceki Sykes-Picot sürecinin bugünkü mirasçılarının yine aynı alanda yaratmaya çalıştıkları bölgesel değişimin oluşturduğu ve Kürtler bakımından son derece olumlu olan iklim giderek yükseliyor. Kürtler bu yeni oluşan şartlara entegre bir pozisyon içinde olmakla beraber kendi içlerinde ciddi birlik zaafiyeti yaşıyorlar. Kürdistan'ın sömürgeleştirildiği ortadoğuda Kürtlerin lehine hareketlenen dış dinamik sonuç aldırıcı hatta belirleyici katkı veriyor. Iç dinamik olarak Kürtler ve Kürdistanlı kaderdaşlar bu dış dinamiği kendi ulusal çıkarları bakımından ne derece değerlendirebilecekleri bu iç birliğe bağlıdır. Kürtler kendi çıkarları bakımından somut ve pozitif sonuç doğuran bu dış dinamiği layıkiyle değerlendirememe riskiyle karşıkarşıyadırlar. Çünkü eski Lozan statükosunu devam ettirmek isteyen, başta Türkiye olmak üzere bölgesel sömürgeci sistemler Kürtlerin önünü kesmek için 100 yıl önceki savaş metodlarını aşan bir barbarlıkla karşı duruyorlar. Dış dinamiğin Kürtlerin lehine sonuçlar yaratmasını engellemeye ve değişim sürecini geriye çekmeye çalışıyorlar. Bu yeni sürecin yaratacağı uluslararası mutabakat zemininin sahadaki güçlerin lehine veya aleyhine sonuçlar doğurması mevcut tüm güçlerin pozisyonuna bağlıdır. Yılların sömürgeci devletleri olarak Türkiye ve Iran daha şimdiden Kürdistan'ın güney ve batı bölgelerindeki statülerin yıkılmasına güçlerinin yetmeyeceğini biliyor ve ona göre entrikacı politikalar geliştirerek statülerin çerçevesinin alabileceği yeni formları önlemeye, daraltmaya ve ayrıca kendi iç bünyelerine sirayet ettirmemeye çabalıyorlar. Politikada güç belirleyicidir. Bu aktif ve dinamik güç caydırıcı veya sonuç alıcıdır. Kürtler kendi iç birliklerini hızla yaratmaz ve ulusal dayanışma içinde hareket etmezse bölgedeki değişimi yaratmaya çalışan dış dinamik üzerinde istedikleri gibi etkili olamazlar. Bölgede dış dinamiği oluşturan uluslararası güçler mevcut verili şartlarda eski sömürgeci devlet statükocuları ile Kürt dinamiği arasında bir denge politikası yürütüyorlar. Bu hassas dengenin Kürt lehine ileri bir sonuç doğurması Kürtlerin ciddi bir atak yaparak birlik içinde sürece yüklenmeleriyle mümkün olabilir. Işte bu noktada ciddi zaaf yaşanıyor. "Rojava" [Batı Kürdistan Kantonları] olarak ünlenen Kürdistan'ın batı yakası ile Irak resmiyetinde "Kürdistan Bölgesi" [Federal Kürdistan] olarak ifade edilen Kürdistan'ın güney yakasının politik öncüleri ve Kürdistan'ın diğer tüm ulusal dinamikleri mutlak bir ulusal dayanışma ve hareket birliği yaratmalı ve bölgesel dengeyi ileri düzeyde lehlerine çeviren bir pozisyon almalıdırlar.

Birlik içinde olan Kürtler istedikleri statü şeklini kendileri belirler, dağınık olan Kürtlerin statü formunu dış dinamikler belirler. Denklem budur. Tarihten ders alınmalıdır. Hangisi doğrudur, olması gerekendir artık Kürtler acilen karar vermelidir. Yeni dönem Sykes-Picot veya Neo Sykes-Picot [yani esasta ABD ve Fransa ve tabii Ingiltere ve Avrupa Birliği destekli ya da ABD'nin şimdilerde pek kullanmadığı Büyük Ortadoğu Projesi] sürecinin yarattığı pozitif iklimden ancak birlik içinde tam anlamıyla yararlanılabilir ve Kürt kazanımı arzu edilen şekliyle ortaya çıkarılabilir.



ROJAN HAZIM

7 Haziran 2016



***


Kısa bilgi notu:
(Grafik ve not için kaynak: Internet dünyası)

Sykes ve Picot'un hazırladığı plan altı maddelik bir antlaşma olarak 16 Mayıs 1916'da, sonradan dahil olan Rusya'nın da onayı ile Britanya ve Fransa Dışişleri bakanlarınca imzalandı. Buna göre:

1.      Rusya'ya, Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis ile Güneydoğu Anadolu'nun bir kısmı,

2.      Fransa'ya, Doğu Akdeniz bölgesi, Adana, Antep, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Musul ile Suriye kıyıları,

3.      Britanya'ya Hayfa ve Akka limanları, Bağdat ile Basra ve Güney Mezopotamya,

4.      Fransa ile Britanya'nın elde ettiği topraklarda Arap devletleri konfederasyonu veya Fransız ve İngiliz denetiminde tek bir Arap devleti kurulacak,

5.      İskenderun serbest liman olacak,

6.      Filistin'de, kutsal yerleşim yeri olması nedeniyle bir uluslararası yönetim kurulacaktır.


Sir Mark Sykes: Ingilizler adına bölgede saha çalışması yapan Sykes yazar, diplomat ve askeri gözlemciydi. Sykes bölgede çalışırken Kürtler üzerine, özellikle faaliyet gösterdiği alanda aşiretler üzerine sosyolojik sayılabilecek bir araştırmada hazırlayıp yayınladı.

François Marie Denis Georges-Picot: Fransa adına bölge sorunuyla ilgilenen Picot hukukçu ve diplomattı.
Sykes ve Picot