torsdag den 20. juli 2017

Kürtlerin, Kürdistanlıların BİRLİK ile imtihanı - ROJAN HAZIM



Kürtlerin, Kürdistanlıların BIRLIK isteği tarihseldir. Sade yurttaştan mesleki, politik veya akademik kariyer sahibi kişiye kadar her Kürt, Kürdistanlı bu sihirsel sözcüğe vurgu yapar. Bunda mucizevi bir güç görür. Her derde deva derman, her kapalı kapıyı açan bir kilit olarak düşünür, öyle inanır. Hatta fetiş hale getirir bu BIRLIK olgusunu. Kürdün, Kürdistanlının yaşamında BIRLIK kuvvettir, galip gelmektir, her zorluğun üstesinden gelmektir. O nedenledir ki, ailede birlik ister, kabilede birlik ister, aşirette birlik ister. Modern zamanda örgütte birlik ister. Devlet olmak için de BIRLIK ister. BIRLIK bu derece hayatidir Kürt için, Kürdistanlı için. Peki haksız mı? Elbette değil. Kürt amiyane tabirle "bir ve beraber" olduğu zamanın "saadet devri" olduğunu bilir. Tarihte sahip olduğu, hep gururla behsettiği adına "imparatorluk", "mirlik" sonradan "cumhuriyet" dediği organize yapıların "halk" ve "millet" olma hüviyetini verdiğini ve bu değerleri yaşattığını anımsar ve özlemle yadeder. Hasıli kelam ilkel veya modern ama BIRLIK olduğu zamanlarda varolabildiğini, mevcudiyetini koruyabildiğini, etnik kimliğini sürdürebildiğini hatırlar Kürt ve Kürdistanlı. Tersinin yani birlik olmamanın, dağınıklığın, herkesin bir baş çekmesinin ne acılara, hüsranlara, yakım, yıkım ve trajedilere mal olduğunu hayatının içinden bilir. Kürt, Kürdistanlı birliğin hakkıyla varolmaya, tersinin yani dağınıklığın, keşmekeşliğin yokolmaya götürdüğünü bizzat yaşayarak gördüğünü haykırır.
Tüm Kürtlerin birlik konusundaki duygularının tercümanı ise bilge hoca Ehmedê Xani'dir [Hanili Ahmed]. Şöyle diyor:

Eğer birliğimiz olsaydı
Birbirimize bağlanabilseydik
Romlar [Türkler], Araplar, Ecemler [Farslar]
Hepsi de bize hizmetçi olurlardı
[O zaman -rh]
Tamamlardık dini ve devleti
Alırdık ilim ve hikmetin eğitimini

Kuşkusuz Kürtler bağımsızlık ve özgürlükleri için Türk, Arap ve Fars sömürgeciliğine karşı mücadelede zafer elde ettiklerinde ne Türkleri, ne Arapları ne de Farsları kendilerine "hizmetçi" yapmazlar. Xanî [Hani] o sözü yaşadığı dönemde bu devletlerin Kürtlere reva gördüğü köleliğe karşı direnişin, tepkinin bir ifadesi olarak söylemiştir ve öyle anlamak gerekir. Xanî'nin tespiti bir biçimde "empati"ye davettir. Yani "siz bizi hizmetçi yaptınız, biz de başa geçip sizi hizmetçi yaparsak nasıl olur" şeklinde de okunabilir. Netice itibariyle Xanî zulme karşı zaferin ancak birlik ile elde edilebileceğini Kürtlere vurgulamak istemiş, birliğin yaşamsal önemine dair mesaj vermek istemiştir. Ne yazık ki, Kürtler her fırsatta Xanî'nin bu sözlerine atıfta bulunsalar da pratikte gereğini yapmadılar bugüne dek.
Sade, ortalama veya donanımlı Kürt bu gerçeği yani birliğin ve birliksizliğin yolaçtığı farklı sonuçları bilir de neden çözücü bir pozisyon almaz?
Işte Kürtler, Kürdistanlılar dünden bugüne bu akılalmaz paradoksu yaşıyor.

"Birlik"te yaşamsallık
Bugün Kürtler yeniden bu birlik konusunu yüksek sesle konuşmaya başladılar. Tabii evveliyatı var bunun. Kürtler, yirminci yüzyılı neden kaybettiler diye kendi kendilerine soruyorlar ama derinlikli bir muhasebe yapılıyor mu o tartışma götürür. Şimdi yirmibirinci yüzyılın kaybedilmemesi tartışmaları var. Bu çabayı bile önemsemek gerekir. Ne ki, doğru hedefi belirlemek yetmiyor ona ulaşmanın yol ve yöntemi de doğru bir biçimde ortaya konulmalı ve uygulanmalıdır. Bu bakımdan metod önemlidir. Herşeyde olduğu gibi bu birlik konusununda da tarih bilinciyle hareket edilmelidir. Bu bağlamda kısa ve öz bir çıkarsama yapmak münkündür: Dünden bugüne geçen bunca uzun tarihi süreçte Kürtlerin kolektif kimliğini ifade eden yapısal kazanımların birlik ile elde edildiği, bunu koruyamamanın, kaybetmenin ise iç birliğin çökmesiyle geliştiği söylenebilir. Yine özellikle yirminci yüzyılın başlarında ortaya çıkan fırsatların değerlendirilememesi de bir türlü iç birliğin yaratılamamasının sonuçlarıdır. Bu negatif sonuçların ortaya çıkmasında toplam objektif ve subjektif koşulların etkisi var kuşkusuz. Keza iç dinamik, dış dinamik dengesi hesap dışı değil. Ancak karşıkarşıya kalınan sonuç eğer yıkım ise tüm iç ve dış faktörleri total olarak ama doğru bir biçimde analiz etmek ve öyle bir sonuca ulaşmak gerekir. Orantısız güç çoğu zaman oluşan iç birliği de yetersiz hale getirebilir ve ortaya trajik bir yenilgiyi çıkarabilir. Tarihte hayli örneği vardır bu türden dengesiz ve orantısız gelişmelerin. Ne var ki, bütün bu belirlemeler şu gerçeği değiştirmez; birlik, organize birlik ortak enerjidir, ortak akıldır, ortak kuvvettir, sonuç almada belirleyicidir ve o nedenle de yaşamsaldır.

Arzulanan birlik
Kürtler, Kürdistanlılar birçok konuda olduğu gibi, birlik konusunda hala da derin bir çelişki yaşıyorlar. Yirminci yüzyılın ikinci yarısı ama özellikle son çeyreği Kürtlerin görece bilinçlenme ve örgütlenmesinde çok önemli bir zaman dilimidir. Kürtlerin 1975'te Kürdistanın güney yakasında karşılaştıkları ağır yenilgi bir şok etkisi yarattı ve adeta Kürtleri sarsarak kendine getirdi. Bu dönem her parçanın kendi koşullarında ama daha ileri, bilinçli ve modern örgütlenme sürecini hızlandırdı. Klasik ve geleneksel politik hattın dışında birçok yeni yapılar şekillendi. Yeni düşünceler, yeni perspektifler, yeni örgütsel modeller, yeni mücadele yöntemleri ortaya çıktı. Pratik örgütsel faaliyetin yanında fikri cereyanlar yayınsal düzeyde canlı bir tartışma platformu yarattı. Hemen tüm politik akımlar teorik planda ve çok doğru olarak programlarına iç birliğin ne denli yaşamsal olduğunu, geçmişteki yenilgilerin bu arzulanan birliğin gerçekleşmemesinden kaynaklandığını o nedenle tüm milli dinamiklerin birliğinin mutlaka örülmesi gerektiğini, bunun başarının temel şartı olduğunu yazdılar. Ne ki, kendi pratik çalışmalarına yoğunlaşırken bu temel önermelerini unuttular ya da pas geçtiler. Kimi zaman yine kendi çabalarıyla ortaya çıkan ortak çatıları da işlevsiz hale getirerek ciddi bir çelişki içinde debelenip durdular. Politik yapılar örgütler arası birliği teğet geçerken pratik faaliyet içinde çoğu zaman kendi iç örgütsel birliklerini de zaafa uğratan anti birlikçi tutumlar sergilediler. Yılların çabasıyla, ağır bedellerle oluşan kimi politik yapılar bu ciddi yanlışlar yüzünden iç birliklerini bile koruyamadılar, savruldular, dağıldılar ve o büyük emek ve enerjiyle yaratılan örgütler heba edildi. Birçoğu da sırf bu anti birlikçi anlayışlar nedeniyle yüzlerce kadrosunu, sempatizanını kıyıma uğrattı.
Tüm bu yaşanan teorik ve pratik dengesizlik Kürtleri birlik gibi hayati bir konuda tam bir paradokslar kuyusunun içine itti ve bir türlü bu dipsiz kuyudan çıkma yeteneği, başarısı gösteremediler. Bu negatif duruş Kürtlere çok şey kaybettirdi. Ne yazık ki, bugün de bu negatif durum devam ediyor. Düşünsel planda yine çok ulvi bir şekilde birliğin öneminden, yaşamsallığından söz ediliyor lakin pratikte yine o bildik çelişki devam ediyor ve bu anlayış ve pratik arzulanan birliğe ulaşmayı engelliyor.

Ortaya çıkan birlikler
Yaşam devam ediyor, elbette bağımsızlık için, özgürlük için mücadele de sürüyor. Kürtler birlik konusunda yaşadıkları bu paradoksa, çizdikleri zigzaglara karşın savaşımlarını devam ettiriyorlar. Bu direngenlik düşe kalka, ağır bedellerle de olsa bir biçimde sürüyor. Kürt politik yapıları hem kendi içlerinde, hem kendi aralarında demokratik rekabet kurallarını işletmeselerde, tek fişek misali işgal ve ilhakçı kolonyalist hegemonyaya karşı mücadele ediyorlar. Bu yöntemle belli çeperlerde kazanılıyor, işgalci güçler zora sokuluyor. Bu sadece tek örgütün ciddi enerjisine dayalı savaşımda da ilerlemeler elde edilebiliyor. Buna paralel olarak örgütler arası diyalog ve bazen biraraya gelmelerde sağlanabiliyor. Gerek yurt içinde gerekse yurt dışında bu türden şekillenmeler yaratılabiliyor. Kimi zaman ortak platformlar, kimi zaman cephe tarzında birlikler oluşturuldu. Bazen de ideolojik yakınlık esas alınarak dirsek temaslı kimi dayanışma türleri ortaya kondu. Ancak sistematik ve kalıcı hale getirilemedi bu çalışmalar. 1970'li, 80'li, 90'lı yıllarda hemen tüm Kürdistan parçalarında bu değişik birlik modelleri denendi ancak hiçbiri uzun ömürlü olmadı. Birlik gibi stratejik bir konuya taktiksel yaklaşıldığı için bu çabalar dönemsel ve lokal kaldı.
Kürdistan'ın bütününü kapsayan büyük birlik düşüncesi bir ütopya olarak sürekli Kürtlerin zihninde var oldu. Özellikle 80'li yıllarda Ortadoğu sahasında bazı pratik adımlar atıldı. Dört parçayı temsilen bir girişim başlatıldı. Ancak daha baştan metodik olarak yanlış başlandığı için dumura uğradı daha doğrusu uğratıldı. Politik örgütler arasında vetoculuk, ambargoculuk gibi son derece sakat bir anlayışla hareket edildiği için bu birlik girişimi de kısa sürede dağıldı.

Yeni arayışlar
90'lı yılların başında Kuveyt krizinin yarattığı elverişli şartlardan doğan Kürdistan'ın güney yakası özerkleşme süreci Kürdistan'ın diğer parçalarındaki savaşımı olumlu yönde etkiledi, pozitif motivasyon oldu. 19 Mayıs 1992 de yapılan seçimler ve akabinde Hewlêr[Erbil]'de oluşturulan parlemento ile birlik umudu artarken ne acı ki bu bahar havası uzun sürmedi ve yeniden muhteris bir iktidar paylaşımı amaçlı kör bir iç hesaplaşmayla ayrışma derinleştirildi. Öte yandan bu negatif gelişme Kürdistan ulusal kurtuluş güçleri arasında olması gereken büyük birlik fikrini de tekrardan canlandırdı ve 90'lı yılların ortalarından itibaren pratik girişimler başlatıldı. Özellikle Kürt diasporasının ikinci büyük alanlarından Avrupa Birliği coğrafyasında çalışmalar hızlandırıldı. Tüm Kürdistan'dan belli başlı politik akım temsilcileri, yazarlar, gazeteciler, sanatçılar, bağımsız politik kişilerin katılımıyla Brüksel merkezli Yurtdışı Kürdistan Parlementosu [PKDW-1995] kuruldu. Ne yazık ki, bu kurum da istisnasız Kürdistan'ın tüm politik kesimlerini, toplam dinamikleri kapsayamadı. 90'lı yılların sonlarına doğru Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesi giderek ivme kazanıyordu. Yirmibirinci yüzyıla doğru Kürdistan bilinci artıyor, en geniş birlik daha çok kendini dayatıyordu. Buna dönük arayışlar, çabalarda sürüyordu. Kürt dostları ısrarla birliği tavsiye ediyor bu konuda dayanışmacı davranıyorlardı. Yirmibirinci yüzyılın Kürt ve Kürdistan yüzyılı olabilmesi için bu bütün Kürdistan dinamiklerinin birliği elzemdi. Sürekli Kürtler ve Kürdistan davasının lehine gelişen bölgesel ve uluslararası konjonktür bu çabaları hızlandırdı. Bu hızlı gelişen süreçten korkan bölge sömürgecileri çok yönlü saldırılarını, manevralarını arttırdılar. Tüm Kürtlerde artık bir ortak temsil organının oluşması isteği doruktaydı. Çeşitli ülkelerdeki modeller tartışılıyordu. Özellikle Nelson Mandela liderliğindeki Güney Afrika halkının kurtuluş mücadelesinin yarattığı "Kongre" modeli dikkat çekiciydi Kürtler ve Kürdistanlılar için. Bu süreç ve birlik arzusu Mayıs 1999'da KNK olarak bilinen Kürdistan Ulusal Kongresi'ni doğurdu. KNK'nin oluşma sürecinde kapsam daha geniş tutulmasına karşın Kürtler arasında süregelen demokratik olmayan rekabet ve monopolist anlayışlar yine de arzulanan, Kürdistan'ın eksiksiz, mutlak tüm dinamiklerinin beraberliğini sağlayamadı ve KNK görece makul çoğunlukla kurulmasına rağmen tüm toplam kesimleri kapsayamadı. Herşeye karşın KNK bu yöndeki faaliyetini sürdürdü, dışarda kalan diğer dinamikleride içine alabilecek ya da beraberce yeni bir şekillenme yaratabilecek esneklikle hareket etti.  

Yeni süreç
Tabii özellikle sömürgeci devletler bu süre zarfında boş durmadılar, tüm imkanlarını seferber ederek Kürtlerin, Kürdistanlıların temsil kabiliyetini sabote etmeye çalıştılar, birlik sürecini zehirleyip tahrip etmeye uğraştılar. Özellikle Kürdistan’ın kuzey yakasında 1999 Belediye seçimlerinde Kürtlerin elde ettiği başarı ve yerel yönetimleri kazanması, ardından 2003 Nisanında Saddam rejiminin alaşağı edilmesiyle birlikte Kürdistan mücadelesinin Irak içinde kazandığı anayasal resmiyet, 21. yüzyılın başlarından itibaren ileriye doğru seyri değişen Kürdistan kurtuluş mücadelesinin etkisini arttırdı ve Kürtlerin, Kürdistanlıların bu savaşımı ve kazanımları bölgesel değişimin motor gücü haline geldi. 2010'ların başlarından itibaren uluslarası desteğin artması ve Kürdistan ulusal kurtuluşçu güçlerin savaşımlarını daha geniş alana yaymaları beraberinde yeni kazanımları getirdi. Sömürgeci rejimlerden Suriye yönetiminin katliamcı baskıları dış demokratik dinamiklerin de harekete geçmesine neden oldu. Içerde Kürt dinamiği, dışardan demokratik dinamikle paralel ve dayanışma temelinde geliştikçe Kürdistan'ın batı yakası da özgürleşme ve özerkleşme sürecine girdi. Elbette gerici sömürgeci devletler, yönetimler Kürtlerin, Kürdistanlıların bu muazzam gelişimini etkisizleştirmek, hiç değilse sınırlamak için çok yönlü faaliyete geçtiler. Aralarındaki tüm çıkar çelişkilerine karşın bazen gizli bazen açık ama paralelce anti Kürt ve anti Kürdistan politikalar geliştirdiler ve uyguladılar. Bu konuda Iran ve Türkiye farklı kulvarlarda, değişik eksenlerde yer alsalarda Kürtleri bertaraf etmede dirsek temasının ötesinde eylem beraberliği yaptılar ve halen de yapıyorlar.
Gelinen bu yeni aşamada Kürdistan'ın güney ve batı yakalarının elde ettiği mevcut statü [federal] ve bunun daha ileri formatlara, örneğin bağımsızlık ve konfederal yapıya dönüştürülme çabalarına karşı özellikle Türkiye ve Iran aktif bir saldırı içindeler. Birbirinden farklı gibi görünse de aslında eylemsel bir dayanışma içindeler. Türkiye'nin alan hakimiyeti saldırganlığına paralel bir şekilde Iran'da sızmacı bir taktikle aynı amaç içinde hareket ediyorlar. Türkiye'nin Kürdistan'ın batı yakasına yönelik bu aleni askeri işgaline karşı Iran'ın geliştirdiği maskeli işgalcilik de Kürdistan kazanımlarını tasfiye etme hamleleridir. Bir yandan nüfuz rekabeti öte yandan alan olarak Kürdistan'da operasyonel eylemlilik Türkiye ve Iran'ın anti Kürt ve anti Kürdistan niyetini açığa vuruyor. Iran doğu cephesinden, Türkiye geniş güney cephesinden Kürdistan'ın güney ve batı kazanımlarını tahrip etmeye çalışıyorlar. Kürdistan'ın kuzeyi ve doğusunda zaten bu işgalci devletler Kürt halkına göz açtırmıyor, nefes aldırmıyorlar. Velhasıl komplo derin, tehlike büyük. Yeni sürecin özeti budur Kürt ve Kürdistan bakımından.

O halde ne yapılmalı
Bunun cevabının doğru bir biçimde aranması gerekir. Yeni süreç beraberinde yeni birlik modellerini getirecektir. Bugüne kadar yapılan birlikler önemsiz değildir, aksine yararlanılması gereken deneyimlerdir. Kürtler Kürdistan'ın nüfusça en kalabalık halkı ve coğrafyaya adını veren etnik topluluktur. Kürdistan'daki etnik homojenlik giderek değişim gösteriyor ve bir etnik heterojenleşme var. Kürtlerin dışında Kürdistan'da yaşayan etnik topluluklar var ve bunlarında demokratik hakları sözkonusudur. O nedenle elbette Kürtler homojen bir etnik topluluk olarak kendi kurumsal temsiliyeti olan ulusal birliklerini, organlarını, kongre, meclis veya parlemento ya da bir başka model şeklinde oluşturabilirler. Ancak bir de diğer Kürdistanlılar var. Onlar da kendi öz etnik kurumlarını kurabilirler. Kürtler ve Kürdistanlılar bu öz kurumlarının toplamından oluşan demokratik bir çatıyı federal veya konfederal olarak örgütleyebilirler. Ya da Kürt ve Kürdistanlıların demokratik temsiliyetini ifade eden delegasyonların biraraya gelmesiyle bir üst temsil organı kurabilirler. Ortak kurumun ismi de önemlidir. Tüm Kürdistanlıları temsil edecek bir birlik organının ülkesel ifadesinin olması gerekir. Kürdistanlıları biraraya getiren üst organın adında "ulusal" değil "ülkesel" kavramı olmalıdır. Örneğin eğer tüm Kürdistanlıların birliği hedeflenecekse ve model ve isim olarak da "kongre" tercih edilecekse "Kürdistan Ülkesel Kongresi" [Kongreya Niştimanî ya Kurdistanê - Kongreya Welatî ya Kurdistanê] ya da sadece "Kürdistan Kongresi" [Kongreya Kurdistanê] olmalıdır. Yok eğer sadece Kürtlerin birliği amaçlanıyorsa o zaman "Kürt Ulusal Kongresi" [Kongreya Neteweyî ya Kurdistanê] denebilir.
Bugünlerde Kürdistanlıların büyük birlik konusu tekrar gündemde ve konuşuluyor. KNK bu konuda aktif bir insiyatifle davranıyor. Haziran ortalarından itibaren Kürdistan'ın güney ve batı yakalarında etraflı görüşmeler yapıldı KNK tarafından. Yine Kürdistan'ın kuzey ve doğu yakası örgütleriyle konuşuldu. Bu çok yönlü görüş alışverişlerinden herzaman olduğu üzere yine "birlik hemen şimdi" gibi fazla iyimser bir sonuç çıktıysa da yine de hiç şüphesiz olumlu bir adım ve girişimdi. Bu arzu edilen en geniş ulusal ve ülkesel birliğin nasıl gerçekleştirilebileceğini tartışmak üzere 15-16 Temmuz [2017] da iki günlük bir danışma toplantısı yapıldı Süleymaniye'de. Katılım, ilgi iyiydi ancak yine de ısrarla istenen mutlak toplam katılım sağlanamadı. Dolayısiyle bileşimde yıllardır arzu edilen tam genişliğe, belirleyici yeterliliğe ulaşılamadı. Kaldı ki bu durum, mevcut gerilimli iç politik atmosfer dikkate alındığında çok şaşırtıcı da olmamalı ve bir pesimizme de yol açmamalıdır. Tabii bu görece sınırlılık toplantının önemini eksiltmez. Herşeye karşın verili şartlarda katılım sağlayanlarca değişik görüş ve düşünceler, eleştiriler dile getirildi ve geleceğe dönük yeni projeksiyonlar için yararlı öneriler sunuldu ki zaten KNK'nin bu geleneksel danışma toplantısından amaçladığı da buydu.  
Bu toplantının da ortaya çıkardığı gibi, bundan böyle birlik konusunda yaşanan süreçlerin ne denli girift, sancılı, ne kadar zorluklarla dolu olduğu bilinerek hareket edilmeli, daha rasyonel davranılmalı, toplam koşullar ve dinamiklerin genel ve özel pozisyonları dikkate alınarak hedef belirlenmelidir. Özellikle Temmuz 2013 Hewlêr [Erbil] başarısız deneyimi hatırdan çıkarılmamalı, sonuçları sağlıklıca analiz edilmeli ve eğer bugün yeniden bir ulusal ve ülkesel birlik için kollar sıvanmışsa, o zaman geçmiş tüm deneyimlerden ders çıkarılmalıdır. Iyi, doğru ve isabetli bir muhasebe yapılmalıdır. Geçmişte her ne, bu arzu edilen büyük birliği engelleyici olmuşsa, o tüm çıplaklığıyla ortaya konmalı, bilinmeli, söylenmeli ve tekrarından kaçınılmalıdır.
Yine birlik derken eskide ısrar edilmemeli, yeni örgütsel tabu ve dogmalar yaratılmamalı, yeni sürece uygun yeni örgütsel modeller bulunmalıdır. Büyük ulusal ve ülkesel birliklerde hakimiyetçi değil demokratik davranılmalı ve tüm dinamikler hesaba katılarak sadece politik örgütlerin oluşturduğu bir birlik değil, diğer sivil kişi ve kurumları da kapsayan bir birlik amaçlanmalıdır. Birliklerden maksat sadece matematiksel toplam olmamalı, düşünsel verimliliği ve pratik işlevselliği olan bir doku örülmelidir. Yine mevcut statüko içinde  arzulanan büyük Kürdistan dinamiklerinin birliği kurulamıyorsa [çünkü Türkiye ve Iran şiddetle karşı çıkıyor, kendileri engelleyemiyorlarsa da başka müttefiklerini devreye sokarak sabote etmeye çalışıyorlar], parçalar düzeyinde cephe, kongre, meclis ya da ortakça bulunan bir modelle birlikler kurulabilir ardından bunlar arasında ortak bir koordinasyon mekanizması oluşturulabilir. Bugün Kürdistan politik ve örgütsel dünyasına egemen olan iki merkezlilik [PKK ve PDK eksenli], -ki bu durum bu Süleymaniye danışma toplantısında da açıklıkla görüldü- ve her merkezin etrafında oluşan preferi realitesi, herşeye ve tüm zorluklarına karşın bir avantaja çevrilebilir, amaçlanan büyük birlik zeminine evriltilebilir, ortak platforma kanalize edilebilir ve bu yönde ciddi ve yapıcı bir çaba içinde olunmalıdır. Yaşanan deneylerden yola çıkarak ve tabii Süleymaniye toplantısının da tekrardan ortaya çıkardığı gibi, birliklerde şablonlarla hareket edilmemeli, strüktür ve isim dahil olmak üzere beraberce uygun, makul ve işlevsel bir model bulunmalı ve artık büyük birlik için istisnasız toplam dinamikler hedeflenmeli ve bir şekilde sonuca ulaşılmalıdır.

Zamanın ruhu
Yeni süreç, yeni zaman aynı şekilde yeni bir ruh gerektirir. Yeniyi seçme, yenileşmeyi hedefleme eskiyi red ve inkar değildir. Eskinin yanlışlarından, eksik aksağından kurtulmak ve gelişme diyalektiğini doğru bir biçimde okuyarak, sağlam bir biçimde analiz ederek, gelişme trendini iyi yakalayarak daha güçlü ve daha etkili, daha donanımlı yola devam etmek demektir. Zamanın ruhunu iyi okumak gerekir. Bu okuma, gerçeği doğru değerlendirip ona uygun donanmak ve davranmak demektir. Zamanın ruhuna uygun düşünce sistematiği oluşturulmalı ve bu zamanın ruhuyla sürdürülecek mücadelenin gereksinim duyduğu araç gereçlerle donanılmalıdır. Nihayetinde örgütler, kurumlar amaç için birer araçtır ve doğru olan yapılmalıdır. O nedenle yeni ulusal veya ülkesel birlik için demokratik, yatay ve koalisyonel modeller tercih edilmelidir. Yaşadığımız zamanın ruhuna en uygun ve modern dünyada da uygulanan ve sonuç alıcı işlevselliği olan demokratik birlikler koalisyonlardır. Büyük küçük katılımcılar, bireyler özgür iradeleriyle ama ortak amaçlar için ve anlaşmalı olarak bir arada oluyorlar ve bu demokratik özellik çok önemlidir. Büyüklerin kolu kanadı altında oluşan birliklerden esasen o büyüklere de fayda gelmez, gelmiyor ve kaldı ki bu yaşanan pratiklerde de görülüyor. O nedenle artık bu klasik, geleneksel yapılaşmalarda birlik aranmamalı, döneme, zamana, yeni sosyolojik şekillenmeye uygun birlik modelleri üzerinde yoğunlaşılmalıdır. Bunun için ortak düşünülmeli, ortak davranılmalı ve ortak çareler üretilmelidir. Örgütler 80'li yıllarda hem birbirlerine hem de etkili bireylere karşı acımasızca kullandıkları vetocu, ambargocu, boykotçu ve by pasçı yaklaşımlardan uzak durmalıdır. Büyükler küçüklere akıl verme, yönlendirme ve tavsiyede bulunmaktan vazgeçmeli, onlarla birlikte ve eşitçe bu ortak iradeyi örgütlemeye çalışmalı ve kolektif liderlik modeli olan rotasyon sistemiyle yönetim görevi yerine getirilmelidir.

Imtihan
Kürtler, Kürdistanlılar bugün yeniden olması gereken birliklerini yaratmak için adım atıyorlarsa hesabını kitabını iyi yapmalıdırlar. Kürtler, Kürdistanlılar hep söylüyorlar; "birlik olamadık kaybettik"!. O halde yapmaları gereken kaybetmek için değil kazanmak için enerji sarfetmektir. Birlik kazandıracaksa, ona inanılıyorsa gereği yapılmalıdır. Bu aşamadan itibaren birlik hedefinden sapmanın mazereti olamaz kimse için. Bu bakımdan Kürtler, Kürdistanlılar büyük bir imtihanla karşıkarşıyadırlar. Bu hakikaten kıyamet imtihanıdır. Kürdistan'ın etrafında tam bir kıyamet senaryosunu yaşama geçirmek için Türkiye ve Iran, Bağdad ve Şam'ın Arap şovenisti yönetimlerinin de desteğiyle saldırı halindeler. Kürdistan'ın güney ve batı kazanımlarını sömürgeciler, Türkiye ve Iran, anlaşmalı ve dayanışmacı bir plan dahilinde tehdit ediyor ve sende korumak ve daha ileri mevzilere mi taşımak istiyorsun, o halde güçlerini birleştircek ve bu birlik içinde kendini, yurdunu, kazanımlarını savunacaksın. Kürdistan'ın kuzeyinde, doğusunda bu iki sömürgeci devletin baskılarına karşı hak, hukuk savaşımı mı veriyorsun, vereceksin, o halde tüm güçleri biraraya getirici politikalar planlayacak ve hayata geçirerek işgalcilere karşı başarıyı elde etmeye çalışacaksın. Bunun başka yolu yoktur. Sömürgeci devletler ayrı dursalarda Kürde, Kürdistanlıya, Kürdistan'a ortak vuruyor. O halde, Kürt ve Kürdistan özgürlük dinamikleri de yapısal olarak birbirinden ayrı durabilirler ancak kendi otonom yapılarını bir koalisyonel zemin içinde biraraya getirerek düşmana ortak vurabilirler ve bunun gereğini işte bu birlik çabalarını ete kemiğe büründürerek yapmalıdırlar.
Sonuç itibariyle; birliğin oluşamaması günahından hiçbir Kürt, Kürdistanlı muaf değildir. Bu pay sorumluluk düzeyiyle orantılıdır elbette. Lakin bugün Kürtler, Kürdistanlılar bu günahlı geçmişten dolayı birbirlerine fatura çıkaracağına, kararlılıkla yeni sürece odaklanmalı ve büyük birliğin oluşturulmasına yoğunlaşmalıdırlar ve bunun da tam zamanıdır. Güney yakasında 25 Eylül'de [2017] yapılacak referandum zamanlama olarak iyi bir fırsattır ve o bölge halkımızla tam anlamıyla dayanışılarak bu süreç büyük birlik rotasına yönlendirilebilir.
Ne diyor Kürtlerle dayanışma içinde olan dostlar: Kürtlere tarihi fırsat doğdu, birlik olurlarsa kazanırlar, olmazlarsa kaybederler.
Hiç kuşku yok ki, tümden kaybetmez Kürtler. Çünkü yok edilemeyecek kadar güç biriktirdi Kürtler. Ne ki, ya muazzam bir birliktelik yaratarak kaderimizi, statümüzün çapını, kapsamını biz belirleyeceğiz veya arzularımıza yakın bir sonuç alacağız ya da dağınık kalarak egemenlerin, sahadakilerin kendi çıkarlarına yettiği kadarıyla bize sundukları statüye razı olacağız!
Kürtlerin, Kürdistanlıların birlik ile imtihanı var. Kalmakta, geçmekte bizim elimizde. Kalmak kaybettirir, geçmek kazandırır.
Ne yapalım, evet ne yapalım!

Not:
1. Bu yazıda "Birlik" konusunu işlerken genelleme yaptım. Amaç birliğe hizmet eden dili kullanmaktır. Özellemenin bir yararı yoktur, kaldı ki yeri de başkadır. O nedenle kimse alınganlık yapmamalı ama hepimiz, herkes payı derecesinde düşünmelidir.
2. Bu yazı, KNK'nin 15-16 Temmuz 2017, Süleymaniye toplantısından önce yazıldı ve planlamaya göre toplantı sürerken gazetede yayınlanacaktı. Ne ki, gazetenin 14 Temmuz ile ilgili yoğun gündeminden dolayı yazı gecikmeli yayınlanıyor. O nedenle, yazının KNK'nin Süleymaniye toplantısı ile ilgili kısmını toplantı sonrası zaman kipine göre düzelttim. Yazıyı gazeteye tekrar gönderirken toplantının sonuç bildirgesi henüz yayınlanmamıştı.

ROJAN HAZIM

Yeni Not:
Bu yazı Yeni Özgür Politika gazetesinde, 19 ve 20 Temmuz [2017] günlerinde, 10. sayfada yayınlandı.
Linkler:
http://www.yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=nuce&id=74221
http://www.yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=nuce&id=74271

onsdag den 19. juli 2017

Resimlerle Kürdistan için BİRLİK mesajı


Kürtler, Kürdistanlılar bu iki resme iyi baksın ve BIRLIK için karar versin!
Soldaki resim Kürt ve Kürdistanlıların amacı.

Sağdaki resim bilumum sömürgecilerin, ırkçıların niyeti ve özlemi ve bu resim internet dünyasına o zihniyettekiler tarafından konmuş.

Ya birlik olacak yurdumuzu bu sömürgeci ve ırkçılardan kurtaracak ve ülkemizde huzur, refah ve mutluluk içinde yaşayacağız.

Ya da onların bize vaadi ülkemizi bize Kabristan yapmaktır.

Karar Kürt ve Kürdistanlıların!

Resim ve grafiklerle BIRLIK isteği:


torsdag den 13. juli 2017

Em bi dilgermî Dr. Qasimlo bi bîr tînin - ROJAN HAZIM


Dr. Ebdulrehman Qasimlo sala 1989ê îro [13 Tîrmeh 1989] li Vîyanayê bi destê muzakereker û lolebkêşên rejima Îslamî ya Îranê hate şehîd kirin. Em wî bi dilgermî bi bîr tînin. Di roja îro da hewcehîyeke mezin bi wî hebû. Ew jîyaba dê di warê yêkîtîya neteweyî û niştimanî da karên serkevtî kiriban û da prosesa tifaqa navxweyî motîve bike û ji bo pêkhatinê çi lazim ba da bike. Xwezî di nav me da ba, di nav xelkê xwe da ba, di nav têkoşîna îro da ba. Min ji bo pirtûka xwarzayê Dr. Qasimlo, Dr. Hesen Şetevî ya li ser bîrhatinên binemala Qasimloyîyan, [Rêya Jîyanê] pêşgotinek nivîsî. Pirtûka Dr. Hesen Şetevî hêj çap nebûye û çav li rê ye ku di payîza îsal da bête weşandin. Bi her hal min xwast di vê salvegera şehadeta Dr. Qasimlo da bireke ji wê pêşgotina xwe biweşînim û bi vê munasebetê wî bi bîr bînim.
Dr. Qasimlo


"... Rojnamevanê Awusturyayî Georg Hoffman-Ostenhof bi wê gotina xwe ya gelek balkêş Dr. Qasimloyî tam teswîr dike:

"Gava ez seredanîya wî li Kurdistanê dikim [di salên piştî şerê havîna 1979ê da], wî wekî lîderekî polîtîk û kumandanekê ku dersê dide şervanên xwe dibînim. Belêm her ew mirov li Parîsê wekî intelektuelekî ku gelek baş Fransî diaxive derdikeve pêşîya min."

Dr. Qasimlo di timamî jîyana xwe ya akademîk, polîtîk û rêxistinî da xizmeteke mezin ji bo azadîya neteweyê xwe ji bo rizgarîya welatê xwe kir. Hem di cîhana polîtîk ya navxweyî hem jî di meydana polîtîk ya dinyayê da lîderekî karîzmatîk, balkêş û xwudan seng bû. Di suhbet û axivtinan da jî mirovekî sosyal, rûken, suhbetxweş û nuktedan bû. Digel xwe î aşt û bi xwe bawer bû. Helbet wekî her mirovekê bê qusûr nebû û kêm û kasî, xeletî û şaşîyên wî jî hebûne muhaqqaq û hebûn jî. Lê belê xaneya wî ya bi başî, qencî û serkevtinîyan ve tijî bi giranî li pêş bû. Yêk ji alîyê herî baş yê Dr. Qasimlo jî ew bû ku [herçend zemînê sosyal û polîtîk hebû jî] firset neda ku wî bikine serokekî dogma û tabû!.. Heta şehîtbûna xwe jî di xizmeta neteweyê xwe da li ser kar û xebatê bû û di nav xebatê da serê xwe, canê xwe, xwûna xwe da. Ew herdaîm hêjayî bîrînanê ye.


Li vê derê dixwazim çend paragrafan ji dîtin û bîr û hizirên Dr. Qasimlo bidim. Ji kovar û rojnameyên ku di arşîva min da hebûn min derêxistin û li jêr neqil dikim.


Qasimlo berî ku bête şehît kirin, di rûniştina digel heyeta rejima Iranê da li Vîyanayê li ser xalên giring rawestaye. Ew axivtina wan bi teybê di kasetê da hatîye qeyid kirin. Polîsê Awusturyayê piştî lêpirsîna bi giştî ya çend salan ev kasete teslîmî sekreterê giştî yê PDKÎ yê hingê kak Evdila Hesenzade kirîye. Ev axivtin di kovara Berbangê ya Federasyona Komeleyên Kurd li Swêdê, li hejmara 106-107 ya Adara 1998ê di rûperên 22-24ê da bi Kurmancî hatîye weşandin. Berbangê jî ji nivîsa Chris Kutschera wergerandîye Kurdî. Chris Kutschera ew axivtina Qasimloyî ya digel heyeta rejimê bi kurtebirî di Lé Monde ya 1.1.1998ê weşandîye. Rojnameya Iranê Keyhan jî di hejmara xwe ya 689ê ya 1376ê Hetavî [8.1.1998] da cih dide vê nivîsê. Hemîd Gewherî jî bo Berbangê ji Farsî werdigerîne. Min ew tekst ji nû ve redakte kir û li jêr didim.

Ji vê nivîsê xuya dibe ku ev hevdîtine bi rizaya herdu alîyan hatîye qeyid kirin.

Bi her hal hem axivtina Dr. Qasimloyî ya di wan hevdîtinan da û hem jî ji alîyê nasîna zihnîyeta dagîrkerîya dewleta Îranê ve giring in û dersdêr in. Min xwast di vê pêşgotinê da cih bidime van dîtin û axivtinên Dr. Qasimlo ku dê ji bo xwandevanên vê pirtûka bîrhatinan ya Dr. Hesen Şetevî jî balkêş bin. 

Teksta hevdîtina Dr. Qasimlo ya digel heyeta fermî ya Komara Îslamî ya Îranê bi vî rengî ye:


Gotûbêja Dr. Qasimlo û heyeta PDK-Î ya bi heyeta rejima Îranê ra li Vîyanayê


Roja 13.6.1989ê (*) Doktor Evdirehman Qasimlo, Sekreterê Giştî yê Partîya Demokrat ya Kurdistana Îranê [PDKÎ] bi du fîşekan, di avahîyekî li Vîyanayê da digel hevalên xwe hate şehîd kirin.

Ew cara duyemîn bû ku Qasimlo bi heyeta Komara Îslamî - li Kanûna Pêşîn [December] ya 1988ê û li Kanûna Paşîn [January] ya 1989ê- peywendîyan dadine.


Cehfer Sehrarûdî, cihgirê serokê Dezgehê Parastina Pasdaran li Kurdistana Iranê, di wê teqekirina Vîyanayê da birîndar bû. Sehrarûdî bêyî ku polîsê Awusturyayê rê li ber bigire, ji wê xestexaneya [nexweşxaneya] ku tê da dihat derman kirin, derket û çû sefareta Komara Islamî û li roja 22.6.1989ê (**) jî ji Awusturyayê derket. Kesekî dî yê bi navê Berzekyan, demekê ji alîyê polîsê Awusturyayê ve hate girtin lê paşê hukmê girtina wî hate rakirin û Berzekyan [Buzurgiyan] vegerya Tehranê. Kesê sêyemîn Hacî Mustefa Lacwêrdî [Hacî Mustefewî], serokê Dezgehê Parastinê li herêma Kurdistana Iranê bû û ew jî bi serbestî ji Awusturyayê derket.


(*) Di vê nivîsê da roja şehîtbûna Dr. Qasimlo xelet hatîye nivîsîn. Rastîya wê ev e: 13.07.1989 [RH]

(**) ev deme jî divêt wisa be: 22.07.1989 [RH]



Bazar [Muzakere] tête qeyid kirin

Gotûbêjên nûnerên Komara Islamî û rêberên Kurd ji alîyê gotûbêjkeran ve, bi teybê hatin qeyid kirin. Polîsê Awusturyayê, piştî hilgirtina wan kasetan bo demekî dirêj, nihe ew kasêt teslîmî Hizba [Partîya] Demokrat ya Kurdistana Iranê kirin. Me şiya bi hevkarîya Evdila Hesenzade, Sekreterê PDKÎ, guhdarîya wan kasetan bikin.

Evdirehman Qasimlo çu caran weha hûr dîtina xwe li ser otonomîyê dîyar nekirîye. Gotinên nûnerên Komara Islamî jî, ku wan bawer nedikir ku rojekê ew kasêt belav bibin, nîşanderên dîtin û şêweyê hizirkirina karbidestên Komara Îslamî ne, ku di navbeyna têgihiştin û perspektîvên vî serdemî û serdemê Hezretê Elî da tevlîhev dibin.



Kengî  biryara kuştina Qasimloyî dan?

Başe gelo kujerên [qatilên] Qasimloyî piştî bihîstina axivtinên behskirî biryara kuştina wî dan an berî destpêkirina gotûbêjan ew biryar dabûn? Bi guhdarîya wan kasetan senaryoyeke weha di mejîyê wan da çêdibe: "Karbidestên Komara Îslamî dizanîn ku Hizba [Partîya] Qasimloyî ji alîyê leşkerî ve derb xwarîye û ji ber kesên ji partîyê cudabûyî ve jî lawaz bûye û ew dibe ku bi rêya gotûbêjan pirsgirêkan çareser bike û bi vî rengî hêvîya wan ew bû ku ew [PDKÎ] bi çarerêyeke navincî anjî azadbûna xebata hizba xwe razî bibe."

Lê Qasimloyî di gotûbêjan da rik li ser hindê girtibû ku divêt rêberên nû yên Komara Îslamî [Xumeynî 4.6.1989ê mirîbû] otonomîyê bo Kurdistanê rabigihînin.

Nûnerên rejima Tehranê encamên rûniştina yêkemîn ya gotûbêjan gihandin karbidestan û ferman gihişt ku "ji nav bibin". [Anku Dr. Qasimlo bikujin. -RH]


Sehrarûdî dibêje: "Selam û Eleykûm, me biryar daye ku ev peywendî bi timamî nepenî bin, çiku dijmin naxwazin ku ev pirs bêne çareser kirin, heta hindek di nav dewleta Komara Îslamî da jî li dijî van peywendîyan in. Nabe ku di nav dezgehên rêvebir da jî bi aşkerayî behsê vê çendê bête kirin."


Qasimlo bêyî pêşgotin, rasterast diçe ser eslê pirsê: "Me di hevdîtina xwe ya dûmahîyê da behsê du babetan kir; qebûlkirina eslê otonomîyê û serbestbûna xebata hizba [partîya] me. We bersiv da û got ku nihe rêberên rejimê otonomîyê qebûl nakin. Babetekî dî jî ku li polîtburoya me bi dirêji li ser hate axivtin ew e ku gelo çekên pêşmergeyan dê bêne tehwîldan an ne. Polîtburo [PB] di wê bawerîyê da ye ku nabe ku çek bêne tehwîldan. PB di wê bawerîyê da ye ku piştî deh salên şerî û hemû gorîyan, otonomî bûye sembola daxwazên me."



Hûn boçi ji gotinan ditirsin?

[Qasimlo dewam dike...]


"Hûn dibêjin gotineke [peyveke] dî bi kar bînin. Heke hûn naveroka otonomîyê qebûl dikin, başe gelo hûn boçi [çima] ji gotinan ditirsin? Nifşê [Neslê] min nifşê demokratî û otonomîyê ye. Çaresernekirina pirsa Kurdan dibe ku wan ji navendê dûr bêxe û wan ber bi daxwaza cudabûnê ve bibe."


Sehrarûdî dest pê dike: "Eve cara yêkemîn e ku em di warê şêweyê hizirkirina îslamî da li ser pirsa neteweyan diaxivin. Em ji bo çareserkirina probleman bi gotina çu alîyekê nakin. Ne rojhilat û ne rojava û em amade ne ku canê xwe jî di rêya armancên xwe da bidin."


Qasimlo dibêje: "Ez wan problemên ku hûn li ser diaxivin û dibêjin ku asteng in di rêya ragihandina otonomîyê da qebûl nakim. Axayê Xumeynî û Axayê Refsencanî nihe diçin bo nivêja eynîyê li Tehranê û ew dikarin îşaretê bo pirsa otonomîya Kurdistanê bikin."

Û Qasimlo otonomîyê bi vî rengî hildisengîne.


Otonomî çi ye?

"Me bawerî bi çar xalên eslî heye. Ya yêkemîn otonomîya necivandina desthilatê di hukûmeta merkezî da. Xala duyemîn ya giring ji me ra zimanê Kurdî ye. Divêt ku Kurdî zimanê resmî yê deverên Kurdcih be. Pirsa sêyemîn xuyakirina tixûbên herêma otonomîyê ye. Ji bo vê pirsê divêt dîyardeyên cografî, aborî û bi taybetî îradeya rûniştevanên navçeyên Kurdcih li ber çav bêne girtin. Xala çaremîn ji bo Kurdan dîyardeya bingehîn e; ewlehîya navxweyî ya deverên Kurdcih divêt bi destê Kurdan bête bi cih înan. Me ji van zêdetir çu tişt nevêt û ji bo bi cih înana van şertan [mercan] jî em realîst in.

Wekî nimûne, ji bo dîyarkirina tixûban bêşik dê pirsgirêk peyda bibin, lê heke hûn babetên eslî qebûl bikin, em li ser babetên biçûk şerî nakin. Nabe ku gotina otonomîyê bête guhorîn. Vê gotinê, li nik miletê Kurd alîyê xwe yê atifî û dîrokî heye. Eve nimûneyek e. Ez di wê bawerîyê da me ku hûn naveroka wê qebûl dikin lê hûn naxwazin wê gotinê bi kar bînin. Heke kesek deqên [ayetên] ayînî bixwûne neşêt [nikare] bêyî Bismilahî Rehmanîl Rehîm dest pê bike. Eve jî herweha ye. Hûn naveroka otonomîyê qebûl dikin lê Bismillaha wê qebûl nakin.


Divêt em bi Tehranê ra biaxivin

Li vê derê nûnerên Komara Îslamî dibêjin, ku berî berdewambûna li ser gotûbêjan [ku hêvîyeke mezin pêkînabû] divêt peywendîyê bi Tehranê ra bikin.

Dûtira rojê, 13ê Hezîranê (***), Sehrarûdî dibêje ku me peywendî [têkilî] digel "biraderan" kir û li ser axivtina xwe berdewam dibe: "We duhî got ku bila karbidestên Komara Îslamî li ser nivêja eynîyê [heynî-înî] îşaretekê bo pirsa otonomîyê bikin... Babetên weha hene ku berpirs û rêvebirên eynîyê dişên [dikarin] li ser biaxivin, lê tiştên wisa jî hene ku bîr û bawerîyên me li ser wan yêk [hev] nagirin."


(***) Divêt 13ê Tîrmehê be. [RH]


Sehrarûdî êdî xwe ji wê suhbetê vedikêşe û vê çendê zelal dike ku rejima Komara Îslamî çawa û bi çi rengî karên xwe bi cih tîne an paşguh dike û dibêje: "Dîyar e ku hindek pirsên dî jî hene. Di van salên dawîyê da behsê rola bazarî tête kirin. Hejmarek di wê bawerîyê da ye ku nabe bazar aborîya Îranê bêxe nav destên xwe û mustezfîn wekî rûniştevanên hejmar du lê bên. Demê Îmam hêj î sax bû ragihand ku îslam ne alîgirê sermayedarîyê ye û nejî alîgirê aborîya dewletê ye, lê dîyardeyek e dixwaze di nav wan herduyan da be. Rêya sêyemîn heye ku qanûna xwe heye; qanûn sê cara hate dan ber destê parlementê, lê encam... heta ku li dawîyê neçar bûn ku rêbikin bo ber destê Civata Dîyarkirina Meslehetê.


Îslam û otonomî

Nihe em vegerin ser behsê otonomîyê... Di vî warî da jî wekî pirsa aborîyê du dîtin hene. Yêk ji wan dibêje ku li ser demê Hezretê Elî, Hezretê wî li navenda Xelîfeta Îslamî hukûmet çêdikir û deverên dî jî bi navê "Wîlayet" hebûn ku bi destê "Walîyan" dihatin rêvebirin û wan desthilateke berfirehtir û mezintir ji vê otonomîya evro [îro] hebû. Alîyê dî dibêjin nexêr, ew dîyarde vedigere bo serdemê Hezretê Elî û dinyaya îro bi rengekî dî ye. Dijminan dormandorê me dorpêç kirine. Endamên Natoyê û rejimên kevneperest nahêlin ku otonomî di nav çarçove û tixûbên xwe da bimîne. Ew bi rêya berfirehkirina wê hewil didin wê ji navendê [merkezê] cuda bikin. Otonomî ne tiştekî wisa ye ku bi behskirina wê bi carekê an du caran li nivêja eynîyê bête çareser kirin. Pirsa duyê jî ew e ku Hizba [Partîya] Demokrat dixwaze xwe di hal û rewşa nihe da biparêze û digel Komara Îslamî gotûbêjan bike, lê şika min nîne ku ev dîyardeye nayê qebûl kirin.

Sehrarûdî careke dî li ser çawatîya birêvebirina rejima Komara Îslamî ya karûbaran xwe xafil dike û dibêje ku; "ez nimûneyeke dî ji we ra tînim: Ev biryarên ku nihe di meydana siyaseta derve da, hûn dibînin, piştî çendîn gotûbêjên salan hatine dan. Biryara qetandina têkilîyên digel Amerîkayê [Dewletên Yêkbûyî yên Amerîkayê-USA] û avakirina peywendîyan bi Yêkîtîya Sovyetan ra di şevekê da û ji alîyê yêk kesî ve nehatîye dan. Gelek axivtin li ser hatine kirin, heta piştî sê sala, deh sala, yazdeh sala û li berçav danana rewşa Sovyetê gihiştin wê encamê ku bi wan ra li ser hindek tiştan li hev bikin. Boçi? Çiku me problemên Afganistan, Pakistan û Kendavê [Golf] hene û xuya ye jî ku problemên me bi rojavayê ve jî hene. Divêt li ser otonomîyê jî çend salan axivtin bête kirin. Ez piştrast im ku şertên nihe wê otonomîya ku tu behsê wê dikî qebûl nakin."


Li vê derê Hacî Mustefa [Hacî Mustefewî] dikeve nav suhbetê û dibêje: "Bismillahîl Rehmanîl Rehîm, partîyên komûnîst di warê neteweyan da xwe bi dîtinên Stalînî ve girtine. Ereb dibêjin, bi dîtina me partîyên sosyaldemokrat bîr û bawerîyên xwe hene. Derbareyê me hêzên îslamî û Komara Îslamî heta nihe pirsa neteweyan hilnesengandîye. Heke Komara Îslamî bikare [bişêt] di vî warî da bîr û bawerîyên xwe dîyar bike, dê serkevtineke gelek baş bi destê wê ve bêt. Dîyar e ku di îslamê da sunneta pêxemberî û cihgirên wî heye. Hêvîdar im ku Komara Îslamî wan dîyardeyan bêxe ber çavan û di navbeyna wan da, ya ku sunneta pêxemberî destnîşan dike û ya we divêt nîvenîvek bête bi dest ve înan."


Yêkîtîya Komarên Federal

Qasimlo dibêje: "Hûn dibêjin pirsa eslî ya nihe ne çareserkirina otonomîyê ye, lê dîyarkirina şêweyê peywendîyan e di navbeyna Hizba [Partîya] Demokrat û Komara Îslamî da. Em hatine daxwaza çareserkirina pirsa otonomîyê ji we dikin."

Ew paşê dibêje ku mafê çarenivîsê dikare bi şêweyê serbixweyî, federalî û otonomîyê bête bi cih înan û wisa didomîne; "pirsa me ew e, em dixwazin bizanin gelo Komara Îslamî bi rastî dixwaze pirsa neteweyan li Îranê çareser bike an ne?. Heke divêt bi çi tarzî? Bi rengê serxwebûnî, federalî an otonomîyê? Me kurdan kêmtir tişt xwastîye, belêm em federalîyê jî qebûl dikin. Bi dîtina min, çiku îslamê di wî serdemî da awayekî federalîyê qebûl kirîbû, ya çêtir ew e federalî li ber çavan bête danan û wekî nimûne Yêkîtîya Komarên Federalî yên Îranê pêkbînin. Heke hûn çu ji van qebûl nakin, hingê xuya ye ku hûn naxwazin pirsa neteweyan li Îranê çareser bikin... Dibe ku subehî beşekî dî yê Îranê daxwaza otonomîyê bike. Divêt hûn aza bin û pirsa navxweyî ya Iranê bi durustî û li goreyî qanûnê, wekî hev bo hemûyan, bo Ereban, Belûcan, Turkmen û Kurdan çareser bikin, eve di paşerojê da dê mezin bibe."


Piştî behskirineke kurt heyet biryarê didin ku roja piştî wê careke dî kom bibin.

Fazil Resûl, navbeynkarê Kurdên Îranê (****) dibêje: "Hûn an dê li hev bên û we divêt bêyî şer gotûbêjan bidomînin anjî dê her bi şerî gotûbêjan berdewam bikin, lê ya baştir ew e ku hûn her nihe li ser tiştekê li hev bên... Derfetekî [Keysekî) baş e. Dibe ku sê salên dî rewş bête guhorîn, parsengîya hêzan bi rengekî dî be..."

Teq, teq, teq, teq...


Eve axivtinên wan yên dawîyê ne. Di teybê da dengê teqîna fîşekan tête bihîstin, paşê bêdengî... Demê ku cîran polîsan ji birîndarîya Sehrerûdî agehdar dikin, polîs rastî cendekên sê Kurdan tên.


(****) Fazil Mihemed Resûl, Kurdê başûra Kurdistanê ye û dostê birêz Celal Talebanî, Sekreterê Giştî yê Yêkîtîya Niştimanî ya Kurdistanê [YNK] bû ew jî di wê felaketê da hate kuştin.


Berbang, Kovara Federasyona Komeleyên Kurdistanê Li Swêdê, Hj. 106-107, r. 22-24 - Ji arşîva ROJAN HAZIM


Not: Di wê komkujîyê da digel Dr. Abdulrehman Qasimlo, hevalê wî yê partîyê, endamê komîteya merkezî û berpirsiyarê partîyê yê Ewrûpayê Ebdula Qadirî Azerî jî hate kuştin. -RH



***


Ji Rojnameya Kurdistan Pressê


Dr. Qasimlo 6.10.1988ê li Stockholmê intervuyek daye Kurdistan Pressê. Li ser navê Kurdistan Pressê Çetin Çeko bi Dr. Qasimlo ra intervuyê dike û di hejmarên 42 [6.10.1988] û 43ê [13.10.1988] da hatîye weşandin. Intervuyeke balkêş e û di wan şert û mercan da li ser rewşa bi giştî Iran, rojhilatanavîn, dinya û Kurdistanê bîr û bawerîyên xwe, polîtîkaya partîya xwe gelek bi zelalî behs dike. Tesbît û analîzên wî yên hingê û dîtinên wî yên di demê muzakereya digel rejima Komara Îslamî da li Vîyanayê hevdu timam dikin. Di zêhna Qasimlo da istikrareke bîr û hizirî tête dîtin... Ji wê intervuya dirêj çend paragrafan li jêr didim:


"Hedefa stratejîk ya partîya me Demokrasî bo Îranê, Otonomî bo Kurdistanê ye. Em otonomîyê dixwazin çiku em partîyeke realîst in. Belêm li Kurdistanê grûbên ku serxwebûnê dixwazin, yên ku dixwazin parçeyên Kurdistanê bikine yêk jî hene. Heke em jeopolîtîka Kurdistanê bidine ber çav eve pozisyoneke rasyonel nîne. Ji ber ku gotina serxwebûnê tête manaya guhorîna tixûbên çar dewletan. Hem jî li kî derê? Li Rojhilatanavîn!

Esasen em mafê self-determînasyonê [Mafê Çarenivîsa Neteweyan ya Xwe bi Xwe] diparêzin. Eve bi formên cuda dibe. Serxwebûn û federasyon jî di nav van forman da ne. Têkoşîna me ji nav van forman ya ji bo otonomîyê ye. Nihe, şîara me ya li Îranê jî otonomî ye.

Wekî em bo otonomîyê têkoşînê didin vê nabêjin: Mafê Kurdan yê serxwebûnê nîne!

Nexêr, heye.

Belêm, siyaseta partîya me otonomî ye, serxwebûn nîne. Xelkê me jî piştevanîya vê siyaseta me dike.

Îro li Îranê xelkên dî jî dijîn. Fars li Îranê ji sedî [%] 50 kêmtir in, anku kêmanî ne. Azerî, Kurd, Ereb, Belûcî û Tirkmen hemû pêkve ji seda 50 zêdetir in. Li goreyî vê yêkê li Îranê sîstemê federalîyê pêkbêt eve dê bête manaya bi cih hatina xwastekên me..."

[Kurdistan Press, hj. 42, 6.10.1988 - Ji arşîva ROJAN HAZIM]


Dr. Qasimlo gava bersiva pirsa li ser êrişa Iraqê ya li "Kurdistana Iraqê" ya di demê şerê Îran û Îraqê da dide tesbîteke giring dike:

"Piştî bûyera Helepçeyê ez li hêvîyê bûm. Çiku rewşa bûyera Helepçeyê li Iraqê cuda ye. Cara ewil Kurdên Iraqê Helepçe vegirt. Paşê jî ertêşa Îranê kete Helepçeyê. Iraqê reaksiyoneke gelek dijwar nîşanî vê tifaqê da..."

Ji vê tesbîta Dr. Qasimlo manayeke wisa derdikeve heçku Îranê û "Kurdên Iraqê" di vegirtina Helepçeyê da tifaq kirîye û rejima Seddam jî ji kerbên vê tifaqa Kurdan ya digel Îranê Helepçe bi jehra kîmyayî bombarduman kirîye... Esasen ji serî were hizireke wisa di serê hemû Kurdan da heye. Bi her hal tesbîta Dr. Qasimlo ya di vî warî da gelek balkêş e.

[Kurdistan Press, hj. 43, 13.10.1988 - Ji arşîva ROJAN HAZIM]


Di vê intervuyê da Dr. Qasimlo tesbîteke dî ya giring dike ku ji bo îro jî ronîker e: "... Ez dixwazim li ser xaleke li dîroka me rawestim. Bab û bapîrên me di siyasetê da hertişt reş û spî dîtine. Di siyasetê da rêş û spî nîne. Di siyasetê da tu tiştekê distînî û paşê jî ji bo standina tiştekî dî dixebitî. Nîvîya Kurdan li Tirkîyeyê dijîn û pirsa Kurd li Tirkîyeyê dê bigihe çareserîyekê. Eve dê ji bo parçeyên dî jî bibe nimûne. Belêm ji bo vê yêkê divêt gelek bixebitin, têkoşînê bidin, terka sloganên xirab bikin û bibine xwudanê xweşbînîyê [toleransê]. Hêvîya min ji Kurdên Tirkîyeyê gelek e. Em wekî Partîya Demokrat ya Kurdistana Îranê gelek vekirî piştevanîya hemû têkoşînên rizgarîya neteweyî yên li dinyayê dikin. Helbet destekê didine têkoşîna xelkê Kurd ya li Tirkîyeyê jî. Eve mafê me ye. Eve nayête manaya ku em têkilî karûbarên navînî yên Tirkîyeyê dibin. Eve ji bo me ji alîyê millî û mirovî ve hem mafê me ye hem jî erkê me ye..."

[Kurdistan Press, hj. 43, 13.10.1988 - Ji arşîva ROJAN HAZIM]


Mixabin ku ev lîderê Kurd yê navdar û jîr di hevdîtina digel heyeta Komara Islamî ya Îranê ya bi armanca çareserkirina pirsa Kurd ya li rojhilata Kurdistanê da bi biryara rejima Îranê gelek bêbextane hate şehîd kirin. Hevjîna berê ya Dr. Qasimlo Xanim Helene Krulichê hilbijartina vê rojê jî balkêş dîtibû û gotibû ku di 40 rojîya şîna Xumeynî da hate kuştin Dr. Qasimlo. Dîyar e lolebkêşên rejima Komara Îslamî ya Îranê fitoya li ser kuştina Dr. Qasimlo ya Xumeynî bi cih înabûn. Xumeynî wekî dijî Kurdan li Tebaxa 1979ê şer daye dest pê kirin di beyanateke xwe ya di televizyona dewletê da Dr. Qasimlo wekî "Dijminê yêkemîn yê Xwudê" îlan kiribû.

Li ser vê yêkê Dr. Qasimlo di suhbeteke me ya li Kurdistanê da got ku Xumeynî di derheqê wî da "Ew şeytanê buzurk e" gotîye. Di Farisî da "Şeytanê buzurk" anku "Şeytanê mezin" e...

Bila rûyê rejima Komara Îslamî ya Îranê reş û tarî be!.. Ku ji xwe wisa ye!.


Bi vê tesbîtê ve girêdayî di wext û zeman da ew gotina babê Dr. Qasimlo jî balkêş e. Dr. Hesen di van bîrhatinên xwe da behs dike. Dr. Qasimlo di suhbeteke xwe da ji Dr. Hesen ra wisa dibêje: "Babê min her dem ji min ra digot, kurê min ji bîr neke ku tu wê salê hatîye dinyayê ku dewleta eceman, [mexsed jê dewleta Îranê ya ku miletê Fars hakim e, domînant e, lê di nav gelek Kurdan da ji bo Azerîyên Îranê jî "Ecem" tête gotin - RH] ku dijminên me bûn, bi awayekî nemerdane rêberê şoreşa Kurdistanê yê hingê anku Simkoyê Şikak bi bêbextî şehîd kirin. Tu vê meseleyê qet ji bîr neke…“


Babê Dr. Qasimlo xwandineke gelek jîrane li ser zihnîyet, niyet û pratîka dagîrkeran kirîye, reşîya dil û hinavên wan bi tecrubeya salan zanîye û şîreteke babînî li kurê xwe kirîye ku ji vê suhbeta digel Dr. Hesen jî xuya dibe ku Dr. Qasimlo ev şîreta babê xwe di bîra xwe da hêlaye ku behs kirîye, lê mixabin di pratîka wan hevdîtinên bi "dewleta eceman" ra li xwe î hişyar nebûye.

Helbet ya çûyî çûyîye û vekêlana xwezîyan yên çûyî venagerîne. Lê axir ji dîrokê ders wergirtin jî divêt hebe. Gotina pêşîyan e; Av dinive dijmin nanive!.. Hingê divêt hûn jî nenivin û hişyar bimînin!.

Dijmin di hevdîtin û muzakereyan da jî be nanive û heke sanîyeyekê jî firsetê bibîne li hevrikê xwe dide ku di nimûneya Dr. Qasimlo da hate dîtin. 

Dr. Qasimlo ew şîreta babê xwe wekî guhark di guhê xwe da hêlaye belêm xwezî di pratîkê da bi cih înaba ku ew aqîbeta Simko bi serê wî jî nehatiba!..

..."

Not:
Ji pêşgotina min ya pirtûka Dr. Hesen Şetevî ya bi navê Rêya Jîyanê
Foto: Ji arşîva min, Dr. Hesen Şetevî û Chris Kutschera]