Giriş:
Oy sinem mi sinem mi
Yar sinem mi sinem mi
Ah sinem mi sinem mi
Yar sinem mi sinem mi
Yanıtlara
geçmeden bir konuyu açıklığa kavuşturmalıyım. Sorulara verdiğim yanıtlar
Hakkari'nin, aşiret sisteminin ve bu sistemin gündelik hayatı şekillendirdiği
ile ilgili çok genel durum 1990'ların başına kadar olan zaman diliminin
resmidir. Yaşam statik değil dinamiktir ve bu gelişme diyalektiğiyle devam
ediyor. Sosyoekonomik ve sosyopolitik gelişme dinamikleri toplumu devindiriyor,
değişime uğratıyor. Dolayısiyle Hakkari bölgesi de bu değişimden payına düşeni
alıyor. Buna bir de dış faktörleri eklersek değişim kimi boyutlarıyla toplumsal
dejenerasyona da yol açabiliyor. 90'ların başından itibaren TC'nin Kürdistan'da
ve tabii en dinamik Kürt ulusal ve yurtsever cephesi olarak Hakkari'deki saldırıları,
baskıları, yakma yıkmaları, toplu göç ettirmeler ve daha bir çok etken
Hakkari'nin sosyal dokusunu, yerleşik düzeni, ileriliğiyle geriliğiyle tüm
gelenekleri tahrip etti, Hakkari'deki otantik ve bir yönüyle milli ve yurtsever
aşiret sistemini altüst etti. Daha geri, işbirlikçi aşiret yüzünü öne çıkardı.
Kürtlerin "cehş" devletin "korucu" dediği işbirlikçi sistem
TC devletinin elinde tam bir toplumsal yıkım manivelasına döndürüldü. Devlet bu
silahı aşiret sistemi içinde bir iç ayrıştırma, çatışma ve tahribat aracı olarak
kullandı ve halende öyle. Buna paralel bir de devlet bilinçli ve planlı olarak
politik islamizasyonu bölgede geliştirmek, örgütlemek istedi. Devletin bu
hanefi-sünni din ihracı Kürdistan genelinde olduğu gibi Hakkari'de de daha
geri, daha fanatik, daha biatçı islam anlayışı ve yaşam tarzını dayattı.
Kürdistan genelinde olduğu gibi Hakkari'de de din bir baskı ve sindirme,
asimilasyon ve hatta sosyokültürel jenosid politikalarının güçlü ideolojik
aracı haline getirildi. 1980'lerin sonuna kadar dini daha liberal yaşayan
toplum yapısı yerine çok gerici, yoz ve devlet sisteminin sopası haline
getirilen bir politik islam ikame edildi. Dolayısiyle yanıtlardaki Hakkari
aşiret sistemi içinde yaşanan din daha çok 90'ların başına kadar olan zaman
dilimini yansıtıyor. Sonrası biliniyor zaten. Ihtiyacın çok ötesinde çoğaltılan
camiler, görevlendirilen devletin resmi kafalı imamları, diyanetten gönderilen kalıp
rejim vaazları, sosyal hayata yapılan müdahaleler, dinin sosyal yaşamda
etkinleşmesi için kullanılan devletin ekonomik çarkı ve daha birçok TC patentli
baskı politikaları eskiden varolan ileri gelenekleri sarstı, yıktı, yerine geri
gelenekleri bina ederken yozlaşmayı derinleştirdi. Bu gericileşme dini yaşamadan
tutun kadına bakış açısına, düğüne, halaya ve günlük ilişkelere varana dek sosyal
yaşamın birçok cephesini olumsuz yönde etkiledi, bozulmalar meydana getirdi kuşkusuz.
Gerçi devlet tüm bu baskı ve yozlaştırma politikalarına rağmen Hakkari'de istediği
sonuçları alamadı ve birçok bölgede göreceli olarak elde ettiği islamizasyonu sağlayamadı.
Hakkari bu yönüyle de bir direnç içinde ve herşeye karşın bu direngenlik devam ediyor.
O nedenle bu konunun "dün ve bugün" diyalektiği içinde iyi anlaşılması
gerekir. Şimdi yanıtlara geçebiliriz.
1. Örf ve adetleri
Hakkari aşiret sisteminin [şimdilerde
çözülme olmasına rağmen] egemen olduğu bir bölgedir. Aşiret sisteminin
belirleyici karakteristiği kan bağıdır. Bu bağa dayalı hiyerarşik bir düzeni
var. Ailenin büyüğü zincirin başıdır. Yönetim o silsileyi takip eder. Bazı
hallerde sıralamadan ziyade etkin olan kardeş başa geçer. Aşiret sistemi
genelde bilinenin tersine feodal sisteme değil, ilkel komünal dönemdeki
"tribu" ve "klan" sistemine dayanır. Dolayısiyle yıllar
içinde oluşan gelenek ve görenekler egemendir. Din belirleyici bir faktör
değildir. Etnik orijin başat hüviyettir. Ardından aşiret kimliği
belirleyicidir. Aşiret kimliği veya aidiyeti geleneksel aşiret bireyleri için
bir övünç ve onur kaynağıdır. Büyüğe saygı, küçüğe sevgi çok önemsenir ancak kategorik
olarak bir sosyal hiyerarşi çerçevesinde yaşam bulduğu için çelişkili sonuçlar görülür.
Genelde ataerkillik egemen sistemdir ancak geçmişte anaerkillik de olmuştur. Ve
tüm geri toplumlarda olduğu gibi Hakkari aşiret sisteminde de şiddet vardır.
19. yy ortasına dek Mirlik [Beylik] olan
Hakkari'nin tarihsel coğrafyası en genel haliyle iki büyük göl arası enine
boyuna geniş alandır. Van Gölü ve Urmiye Gölü [Doğu Kürdistan] arası geniş alan
batıda Tanin Dağı ile Botan bölgesine, güneyde [Güney Kürdistan] Duhok çevresiyle
Bahdinan'a kadar yayılır. Bu yüzölçümü büyük alan olarak Hakkari'nin aşiret
sisteminde örgütlülük, taraflılık etkindir, belirleyicidir. Tekil aşiretler,
kabileler az ama çok yapılı federal ve konfederal yapıdaki aşiretler
çoğunluktadır. Bu sistemde Hakkari'ye özgü sağ-sol saflaşması da var. Güney'den
Kuzey'e doğru yol alınırken Zap Suyu'nun solunda kalan aşiretlere "Baska
Çepê" yani "Sol Kanat" aşiretleri, Zap Suyu'nun sağında kalan
aşiretlere de "Baska Rastê" yani "Sağ Kanat" aşiretleri
denir. Bu sınıflandırmanın biçimleniş hikayesi üzerine değişik versiyonlar
anlatılır. Ve bu saflar halende çok belirgin ve belirleyicidir. Sağ Kanat
aşiretlerinde Pinyanişiler ve müttefikleri, Sol Kanat aşiretlerinde Ertoşiler
ve müttefikleri yer alır. Büyük aşiretler etrafında preferiler oluşarak federal
ve konfederal gibi daha üst yapılar oluşur. Tabii bu iki kanat dışında kalan
irili ufaklı aşiretlerde var. Nüfus çoğunluğuna sahip Sol Kanat aşiretleri
kendi içlerinde federal ve konfederal bir örgütlenmeye sahipler. Yine Sağ Kanat
aşiretlerinde de benzer bir örgüt yapısı var. Bu sol ve sağ saflaşması
govendlere, halaylara da yansır. Örneğin Sol Kanat aşiretleri, Ertoşiler ve
alyansı soldan giderek govend oynarlar, soldan halay çekerler. Sağ Kanat
aşiretleri, Pinyanişiler ve çevresi de sağdan giderek halay çekerler. Keza Sol
Kanat aşiretlerinde kadın erkek karışık halay çekerler ve buna Cergebez denir.
Sağ Kanat aşiretlerinde ise genellikle kadın ve erkekler ayrı olarak govende
dururlar. Din ve kurumsal olarak Şeyhlik-Seyitlik Sol Kanat aşiretlerinde çok
az görülürken, Sağ Kanat aşiretlerinde din ve Şeyhlik-Seyitlik kurumu daha
etkindir, daha yönlendiricidir. Sol Kanat aşiretleri ağırlıkla Duhok-Zaxo
hattından başlayarak Beytüşşebap [Elki], Çatak [Şax], Gürpınar [Xavesor], Başkale
[Elbak], Gevaş'tan [Westan] Van'a kadar geniş bir alanda yaşarlar. Sağ Kanat
aşiretleri de Çukurca'dan [Çel], Yüksekova'ya [Gever], Elbak'ın güneyi ve
Şemdinli'nin doğusuna uzanan alanda yerleşikler. Çıkar ilişkilerinde, iç ve dış
çatışma süreçlerinde bu sol-sağ saflaşması sıklaşır ve bir üst kimlik, birincil
aidiyet haline gelir. Sömürgeci devletler çoğu zaman bu kanatlar arası
çelişkilerden yararlanmış ve bölge halkına ciddi zararlar vermişlerdir.
Özellikle hem Osmanlı hem de TC bu konuda hayli "mahir" davranmış ve
kanatlar arası çelişkileri derinleştirerek halkı birbirine kırdırmışlardır.
Hakkari coğrafyasında Nesturiler-Kildaniler,
Ermeniler, Yahudiler de yaşamıştır. Şimdilerde çok az sayıda Kildani kalmış
olmasına karşın sözü edilen halkların kültürel geleneklerinden birçok iz
Kürtlerin sosyal yaşamında görülebiliyor. Ve yine Êzidî Kürtlerin
anayurtlarından olan Hakkari'de bugün Êzidî inançlı topluluk kalmamış olmasına
karşın birçok geleneği, göreneği, töresi de sosyal yaşamda varlığını
sürdürüyor.
Hakkari ta Sümerlerden beri bu çok etnikli,
çok din ve inançlı sosyal yapısından ötürü kültürel ve sosyal doku olarak
çoğulcudur, zengindir, birbirine karşı kabul ve saygı vardır adeta sentez
oluşmuştur. Sosyokültürel yaşam ve pratiğinde tüm bu renklerden bir tutam
görmek mümkündür.
2. Kadının toplumdaki yeri
Kadın tüm geri kalmış ya da bıraktırılmış ve
kabileciliğin hakim olduğu toplumlarda olduğu gibi geleneksel olarak ikinci
plandadır ve ev işleriyle ilgilidir. Ev işleri derken sadece ev içi değil, ev
dışını da anlamak gerekir. Yemek yapma, giyim kuşam hazırlığı, yıkama,
süpürmeden tutun, hayvan bakımı, tarla ve mera çalışmalarına kadar kadının
faaliyet alanı geniştir... Aslında bu yönüyle
kadın sosyal ve ekonomik hayatta eve kapatılmış pasif bir varlık değil. Din ve
geri feodal ilişkilerin egemen olduğu toplumların aksine kadın gündelik yaşamda
aktivtir, üretimin içindedir. Kıyafet olarak da kadın kapalı, tesettürlü değil
[istisnalar hariç]. Günlük hayatta dahi kadını estetik, alımlı ve narin
gösteren lewendili kiras-fistan giyilir. Başa, saç, zülüf ve örgüler açıkta
kalacak şekilde sadece iklim ve çalışma şartlarının ihtiyaçlarından dolayı
dersok [cemedani] takılır. Özel günlerde, düğün ve bayramlarda kadın güzel giysiler
giyer, gözüne sürme çeker, makyaj yapar ve bakımlı olmaya özen gösterir. Keza
aşiret ortamında "haremlik-selamlık" geriliğiyle kadın ayrı yerde ya
da sofra dışında tutulmaz [tabii yine istisnalar dışında]. Kadın misafire hoş
geldin der. Birçok kadın divanda baş köşede oturur. Kadın işte, aşta, kavgada
eşiyle omuz omuzadır. Dinsel pratik ve ritüeller kadınlar arasında çok azdır.
Hatta genç kızlar namaz kılmazlar ve kılanlarada takılınır. Namaz daha çok
yaşlı kadınların işi olarak görülür. Ve aslında yaşlı kadınlar arasında da bu
pratik az görülür. Kimi özel şartlarda kadın aşiretin başına da geçer. Aşiret
sisteminde kadına saygı esastır. Kadın barış timsali olarak görülür. Aşiret
kavgalarında kadına el kalkmaz, silah sıkılmaz. Kadın taraflar arasına
girdiğinde kavga durur. Kadına evin, aşiretin saygınlık simgesi olarak bakılır.
Kadının bu özelliğinden ötürü birçok insan anne adıyla tanınır. Örneğin Birahîm
annesi Şox'un adıyla Birahîmê Şoxê diye anılır. Kuşkusuz bunda da istisnalar
vardır ancak genel olarak böylesi bir gelenek vardır ve uyulur. Tabii
Hakkari'de kadın için tüm bu pozitif olarak izah edilebilecek yanlara karşın
elbette ve nihayetinde konu erkek-kadın eşitliği olayına geldiğinde tüm erkek
egemen toplumlarda olduğu üzere cinsiyetçilik öne çıkar ve "kadın yine
kadındır" denir ve öyle davranılır... Tüm aşiret sistemlerinde olduğu gibi
Hakkari aşiretlerinde de kadına bir de "namus" yükü yüklenir: Evin,
aşiretin namusu!. O nedenle kadın bu ağır yükün altında çok sıkı bir otokontrol
içinde yaşamak zorunda kalır.
3. Kız alıp vermeler, dikkat
edilmesi gereken en can alıcı noktalar ve başlık parası.
Evlilik ağırlıklı olarak içte yapılır,
görücü usül egemendir. Aşiret sisteminde kapalı devre yaşam biçimi genelde belirleyici
olduğu için evlilik de bu çerçevede gerçekleştirilir. Çoğunlukla yakın uzak
akrabalar içinde olur evlilik. Sınırlı da olsa yakın aşiretlerden de kız alıp
verilir. Kimi zaman taktik politik amaçlarla yakın aşiretler arası evliliklerde
yapılır. Çok yaygın olmamakla beraber beşik kertmesi, berdel evlilikleri
vardır. Kız kaçırmalar da görülür ancak bu tür evlilikler acısı yıllara yayılan
kan davalarına, düşmanlıklara neden olduğu için az görülür. Başlık parası
vardır. Başlık parası kıza verilen bir "değer" olarak görülür.
Başlıksız giden kıza değer verilmez gibi geri bir algı vardır o nedenle başlık
alınır, verilir. Başlık miktarı mali durum ve sosyal statüye göre değişir.
Başlık bireyin aşiret içindeki statüsü ve ekonomik gücüne göre belirlenir. Takı
da öyle. Düğünler üç gün üç gece yapılır. Düğünde ritmik halk şarkıları
eşliğinde halay çekilir. Govend veya dilan denilen çeşitli halaylar vardır.
Duruma göre çok hareketli ve sert figürlü oyunlar olduğu gibi yumuşak hareketli
oyunlar da oynanır. Düğünlerde halayın dışında skeçler de oynanır. Halay da
yöresel olarak, yukarıda değindiğim gibi, "cergebez" denilen türden
kadın erkek karışık olarak oynanır. En gözde ve şık yöresel ve ulusal giysiler
giyinilir. Erkekler Şal-Şepik ya da Bergûz denilen özel giysi giyer başa da
şaşik takar. [Şal-Şepik kıyafeti "merez" denilen özel bir tiftikten
ve el tezgahında dokunan saf yün kumaştan yapılır]. Kadınlar da canlı
renklerden oluşan son derece şık lewendili kiras-fistan giyer, altın-gümüş takılar,
kemerler ve başa da örgülü, rengarenk püsküllü poşi takarlar. Kadınlarda xezêm
denen ve buruna takılan hızma da çok yaygın bir takı-aksesuar olarak kullanılır
ve püsküllü olanlar tercih edilir. Düğünlerde "govend başı" da önemsenir.
Daha çok aşiret hiyerarşisi içinde belli bir statüsü olanlar "halay
başı" olur. Ancak duruma göre çok iyi govend çekenler de bazen başa geçip
halayı yönlendirebilir. Bu govendlerde kimi zaman son derece geri, ayırımcı
durumlarda görülür. Örneğin dışardan biri, -bu başka aşiretten ama yönetim
piramidinde olmayan "sade yurttaş" olabilir, dışardan tanınmayan biri
veya kimilerince istenmeyen kişi olabilir-, mendili eline alıp govendin başına
geçtiğinde hemen harekete geçilir ve düğün sahiplerinden biri veya aşiret
içindeki statülü biri hemen başa geçer ve ardından gelen diğer govendçiler
tarafından sıra kaydırma yöntemiyle gerilere adeta itilir ve bu şekilde
akıllarınca "bu densize ders verilmiş" olur!..
Bu aşiret konusundan bahsederken bir pozitif
yana da dikkat çekmek gerekir. Aşiret örgütlenmesi özellikle Hakkari'de bir
realite, bir sosyal olgu. Aşiret sisteminin negatif yanlarının yanı sıra bir de
madalyonun öbür yüzü yani pozitif yanları da var. En başta dilin yani Kürtçenin
ve tabii dil ile birlikte sanat, folklor, edebiyat ve toplam özgün
sosyokültürel yaşamın, ileri geleneklerin korunmasında belirleyici bir rolü
olmuştur bu sistemin. Kapalı devre yaşam tarzı, içe dönüklük ama en önemlisi halk
olarak kendini, özünü koruma refleksi ve daha bir çok etkenden dolayı dil hem
korunmuş hem de geliştirilmiştir. Aşiret aynı zamanda bir idari örgütlenme ve
yönetim işlevi gördüğü için aşiret yapısının ekonomik, sosyal, kültürel, edebi,
askeri ve hukuksal gereksinimlerinin pratiği de kendi diliyle gerçekleştirilmiş
ve bu özellik ana dilin korunup yaşatılmasını sağlamıştır. Hakkari bölgesinde
sömügeci sistemin tüm asimilasyonist politikalarına rağmen dil her alanda
korunabilmişse bunda aşiret sisteminin payı belirleyici olmuştur ve bunu aşiret
sisteminin hanesine bir artı olarak eklemek gerekir.
4. Ve başka aşiretlerden kız alınıp verilir mi?
Yukarıda belirttiğim gibi istisnai olarak
aşiretler arasında da evlilikler olur. Bu ya çok ağır bir aşk sonucu olur ya da
politik ve taktik olarak aşiretler arası ittifak anlayışıyla evlilikler
yapılır.
5. Hakkâri genelinde en çok sevilen
oyun havaları. Aşiretler arasındaki ortak ve ortak olmayan oyun havaları.
Hakkari'de govend, dilan denilen düğün
oyunları çok çeşitlidir. Yukarıda belirttiğim gibi soldan giden halay
çoğunlukta ve bir şekilde Hakkari'ye özgü bir karakteristik haline gelmiştir.
Ancak sağdan giden halay türleri de var. Bu önemli ayırımı aşiretlerin sol-sağ
kanatlar konusunda izah etmiştim. Oyunlar Hakkari'nin doğa karakteristiğini de
taşır. Sert ve hızlı figürlüden sakin, yavaş ve ağır oynanan çeşitlere kadar
farklı govendler var. Hay Şer e, Şêxanî, Talan e, Temzere, Bablekan, Suwarkî,
Berûpişt, Serê Têle Binê Têle, Sincanê gibi oyunlar çok sert, hızlı ve
hareketli oynanırken Sê Pê [Üç ayak], Du Pê-Lewendî [Iki ayak], Yêk Pê [Tek
ayak] denen halaylar daha sakin ve ağır oynanır.
Elbette daha fazlası var oyun türlerinin ancak bu saydığım oyunlar az çok ortak
sayılabilecek oyunlardır... Düğünün temposu önemli ve ona göre çeşitli
govendler oynanır. Gelin getirilişinde kadınlı erkekli gruplar karşılıklı
beyitler, şeşbendiler söyler, lewendilerin eşliğinde hareketli oyunlar oynanır.
"Ağır misafir" davetinde ve yine gelin ve damadın kaldırıldığı govend
de daha sakin, yumuşak ve ağır oyunlar oynanır. Halayda davul zurna önemli bir
enstrumandır. Erebane denen def ve kaval eşliğinde de kimi oyunlar oynanır.
Enstrumansız yani sadece şarkılar eşliğinde govend çekme ise oldukça eski bir
gelenektir ve aslında bu tarz govend sözlü edebiyatın gelişmesine de katkı
yapmıştır. Düğünler kadınlı erkekli ve çok coşkulu bir renk cümbüşü içinde
geçer. Düğünler için daha çok geniş meydanlar tercih edilir. Yine yağışsız
mevsimler daha çok da geç yaz ve erken sonbahar aylarında düğünler yapılır. [Şimdilerde
tabii kentlere olan göçten ötürü salon düğünleri yapılıyor ancak gelenek kısmen
sürdürülüyor]. Govende kalkma düğün sahibine saygı gereği olarak kabul edilir.
O nedenle hemen herkes kalkar govende. Govend uzunca bir sıraya, zincire döner.
Bazen yüz-iki yüz kişi aynı anda govend çeker ve adeta bir toplu halk dansı
kareografisi ortaya çıkar. Giysi kollarında lewendi denilen uzunca bir aksesuar
vardır ve halayda aşağı salınır ve kadınlı erkekli halayda estetik bir görüntü
yaratır. Düğün yemeği hem damat ailesi tarafından hem de akrabaların dayanışmasıyla
sunulur. Bir ayrıntı da, ki erkek egemen anlayışının tipik bir yansımasıdır,
kız tarafı genellikle düğüne katılmaz, düğünü erkek tarafına ait görür. Kız ve
erkek tarafının birlikte katıldıkları düğünler çok özel ve istisnadır. Düğünün
son gününde de armağanlar verilir, daha çok da nakit para. Para veriliş şekli
de biraz açık arttırmacı tarzda olur. Önce saygı ve güven duyulan kişilerden
oluşan bir komite seçilir. Ortaya koca bir dersok [cemedani] açılır. Bir kişi
de tellal olarak görev yapar. Herkesten paraları toplarken verenin adını ve
miktarı yüksek sesle dile getirir. Çoğunlukla herkes mali durumuna göre
"xelat" denilen parayı verir. Ancak mali durumu iyi olmayan ama
sosyal statüsü yüksek olan bireyler "itibar" adına bazen borçlanarak yüksek
bir miktar vermek durumunda kalırlar. Aşiret içinde ve çevrede
"statülü" bireyler olarak bilinen ya da kendilerini o ayarda görenler
arasında yarış halini de alır bu xelat verme işi... Sonuçta zengin veya aşiret
piramidi içinde belli bir yeri olanlara yüksek miktarda xelat gelirken, fakire
az xelat gelir ne yazık ki...
Tabii sorunuza bağlı olarak sadece düğünden,
govendden, halaydan söz ettim. Ancak bu bir kademeli süreç. Istemenin ayrı,
nişan ve kınanın başka ve nihayet düğün ve nikahın kendine göre farklı usül ve
ritüelleri var... O nedenle konuyu sorunuzla sınırlı tuttum.
6. Hayvancılığın yanı sıra geçim
kaynakları nelerdir?
Hakkari'nin topografyası çok dağlı, vadili
ve engebelidir. Rakım yüksektir. Kar çok yağar. Keza bahar ve sonbahar
yağmurları da çoktur. O nedenle deresi, ırmağı, gölü, göleti boldur. Bol
sulaklık dağı, merayı, yaylayı, vadiyi çokça yeşillendirir. Bu ot bolluğu
hayvancılık için büyük bir zenginliktir. Dolayısiyle yöresel ekonominin can
damarı hayvancılıktır. Tabi sınırlı da olsa tarla tarımı da yapılır. Temel
geçim esasta hayvancılık ve bu tarıma dayalıdır. Tabii bölgesel ticaret de
yapılır. Özellikle Iran ve Irak'a olan sınırdaşlık belli bir seyyar ticarete de
imkan sağlıyor. Sınırlı bir kesim bu ticaretten önemli kazanç sağlıyor. Ne ki,
bu yine seyyar diyeceğimiz sermaye yöre için kalıcı bir yatırım ekonomisine
dönüşmüyor. Yüksek standartlı bir geçim düzeni olmamakla beraber halk bir
biçimde yaşamını idame ettirmeyi bereceriyor.
Bu hayvancılık konusuna değinmişken Hakkari
genelinde avcılıkta önemli uğraşlardandır. Çok az ticarete de katkısı olur
ancak çoğunlukla hem bireysel hem de grupsal olarak gözde meşguliyet ve
hobilerin başında gelir. Bir sarp ve yüksek dağlar yurdu olan Hakkari'de yaban
keçisi [dağ keçisi] ve keklik avcılığı yaygındır.
7. Kuzey Kürdistan’a giden kaçakçıların en çok
zorluk çektikleri şeyler. Bu konuyu
biraz detaylı anlatırsan beni çok memnun edersin gerek duyarsan bir veya birkaç
yaşanmış örnek olabilir.
Sanırım Güney Kürdistan'ı kastediyor
olmalısınız. Sömürgeci paylaşımda en çok bölünmeye uğrayan bölge Hakkari'dir.
Hakkari'nin büyük parçası kuzeyde yani TC egemenliğinde. Hakkari'nin doğu
yakası ise Iran egemenliğinde kalırken, güney yakası da Irak egemenliğinde
kaldı. Hakkari halkı, aşiretleri bu üç sömürgeci devlet arasında bölündü.
Bu suni sınırlar tarihsel birlik ve bağları
ciddi anlamda zorlaştırdı ancak tümüyle ortadan kaldıramadı. Halk herşeye
karşın bu zorlukları aşıcı yol ve yöntemler geliştirdi ve uyguladı. Hem aşiret
işleri, hem yaşamın zorunlu kıldığı sosyal, kültürel ilişkiler bir biçimde
devam ettirildi, evlilikler yapıldı, hem de ekonomik ilişkiler çeşitli ticari
yöntemlerle sürdürüldü. Üç sömürgeci devletin "kaçak" dediği bu
toplam ilişkiler halen de davem ediyor. Güney Kürdistan'da oluşan yeni federal statü
tarihsel ilişkileri, ekonomik ilişkileri, ticareti canlandırdı, ivme
kazandırdı. Şüphesiz zorluklar hep oldu ancak Hakkari halkı, aşiretleri bu üç
yakadaki doğal bağlarını hep canlı tutmaya çabaladı, korudu ve bugün de devam
ediyor.
Sömürgeci devletlerin "Sınır
ticareti" diye adlandırdığı ticari ilişkiler kuzey [Türkiye], doğu [Iran]
, güney [Irak] yakalarındaki Hakkarililer arasında son derece doğal bir şekilde
sürdü ve sürüyor. En büyük zorluk kuşkusuz askeri önlemler oldu ve hala oluyor.
Ve tabii taşıt kullanımına uygun yolların olmaması da ayrı bir zorluk. O
nedenle ticaret ya bölge insanının diliyle "piştedari" denilan sırt
taşımacılığı ve hamallık şeklinde oldu ve hala oluyor ya da hayvan sırtında
taşımacılık ile yapıldı ve bugün de öyle. TC devletinin ordusu, jandarması çoğu
zaman bu ticaret kervanlarına politik anlamlar yükleyerek katliamlar da yaptı
ve hala yapıyor. Bu türden askeri saldırılarla her yıl onlarca sivil insan
öldürülüyor. Aslında Hakkari'ye sınır olan Botan bölgesinde 28 Aralık 2011'de
Robosk köyünde meydana gelen katliam [Uludere ilçesine bağlı] TC'nin askeri
saldırılarının trajik bir örneğiydi. Bu türden saldırılar Hakkari coğrafyası
içinde yer alan Beytüşşebap, Çukurca, Yüksekova ve Şemdinli gibi güney [Irak]
ve doğu [Iran] ile sınır olan yerleşim alanlarında çok sık görülüyor.
8. Zap suyunun aldığı canlar varsa
birkaç satırlık ağıt
Hakkari'de Kürtçe Ava Zê denilen Zap ırmağı
Hakkari'nin can damarıdır. Hakkari coğrafyasının kuzeyini oluşturan Elbak
[Başkale] ovasından doğan Zap, derin Hakkari vadisinden keskin kıvrımlarla ve
haşin bir biçimde akıp Güney Kürdistan'da Büyük Zap adıyla Dicleye varıyor. [Küçük
Zap ise Kürdistan'ın doğu yakasında Hakkariye sınır olan yöreden güneye doğru
akar ve Dicleye ulaşır...]. Elbak ovası rakımı çok yüksek bir platodur. Kar çok
yağar. Baharla beraber eriyen kar Zap'ı coşturur. Ilerledikçe vadinin iki
yakasında yükselen sarp dağlardan boşalan sularla obezleşen Zap coşkun ve o
derece de korkutucu bir şekilde akar. Derin vadinin sarplıklarında oluşan
köpürme ve dalgalarla heybetli bir hal alır. Zap'a paralel yapılan karayolu
Zap'ın bu vahşiliğinden çoğu zaman zarar görür, kapanır. Özellikle 80'lere
kadar toprak ve şose olan karayolları birçok trafik kazasına neden oldu [Şimdi,
bir yönüyle, elbette halkın ulaşım aktivitesinin kalitesini yükseltmenin
yanında, bir de askeri manevra ve hareketliliği hızlandırmak için yollar
asfaltlı!]. Bu Zap paralelinde olan kazaların çoğu Zap'a uçmak, yuvarlanmak,
devrilmek şeklinde oldu. Zap bu derin vadide çok yüksek debiyle aktığı için
çoğu zaman içine devrilen arabaları, içindekilerle birlikte yuttu, aldı götürdü
ve halen de öyle. Zap bu özelliğinden dolayı yörede kanlı, katil olarak da
anılır. Öyle ki, Hakkarili gazeteciler şöyle tanımlar: Adın Zap, akışın azap,
edersin nice canları zapt...
Yani Zap aldı mı geri vermiyor der halk...
Zap bu vahşi akışı ve aldığı canlara karşın
Hakkari coğrafyasının müthiş güzel bir aksesuarıdır aynı zamanda. Bir paha
biçilmez gerdanlık gibi görülür. Ve aynı zamanda bir bereket kaynağı olarakta minnet
duyulur çünkü Zap boyunda sulu tarım yapılır ve en lezzetli, organik ve sağlıklı
sebze türleri de bu Zap boyunda yetiştirilir. Hakkari'nin, Hakkarililerin bu
Zap paradoksu sevgi ve korkuyla devam eder ve ediyor.
Zap hem dışarıdan gelen devlet memurlarına
hem de yöre halkından çok kişiye mezar olmuştur. Örneğin ilköğretim müfettişi
ve yazar Selahattin Şimşek bir kazada Zap'a düşer ve kaybolur [Mayıs 1960]. Bu
türden örnekler çoktur.
Bir diğer yanıyla da Dersim için Munzur ne
ise, Hakkari için de Zap [yöresel adıyla Ava Zê] odur. Üzerine şarkılar,
destanlar, şiirler, ağıtlar yazılmış, söylenmiş, efsaneler yaratılmıştır.
Zap, şair Şemsi Belli'nin ünlü Anayasso şiirine de
konu olmuştur. Zap adının geçtiği bölümü aktarıyorum:
Gurban olam bu ne işdir hooy babooov!
Çoçiğ ağliir, çoçiğ öliir, geçit vermiy Zap Suyu
Parasizo,
Çaresizo
Ben halsizo, ben dilsizo, şeher uzah, yolsizo
Bu ne haldır, bu ne iştir hooy
babooov!
Gara dağda, gar altında ufağ ufağ
mezerler
Yeddi ceset hetim hetim Zap
Suyunda yüzerler
Hökümata arz eylesem azarlar
[Şiirin tamamı yazının sonunda]
Keza yeni kuşak müzisyenlerin halk
şarkılarına da "Zap Suyu Derin Akar" adıyla ezgi olmuştur Zap. Bir
dörtlüğü şöyle:
Zap
suyu derin akar
Can alır yürek yakar
Ben sevdim eller aldı
Bana da kimler bakar
Can alır yürek yakar
Ben sevdim eller aldı
Bana da kimler bakar
[Şarkı
sözünün tamamı yazının sonunda]
Yine
Zap üzerine uzun hava makamında okunan bir ağıt: "Zap suyu derindir geçit
vermiyor"
Zap
suyu derindir geçit vermiyor.
Çağladıkça
dağı taşı deliyor.
Aldığı
canı da geri vermiyor.
Dileylim
dileylim...
Dileylim
dileylim...
[Tamamı
yazının sonuda]
Zap'ta kaybolanların, ölenlerin yası, hüznü,
acısı, sızısı yakınlarının göz yaşında, hıçkırığında ağıt oluyor şüphesiz. Yıllar
önce yine hazin bir kazada Zap'ta kaybolanların yakınlarının trajik çaresizliği
yürek burkmuştu. O zaman aşağıdaki ağıtı Kürtçe yazmıştım.
Nakaratlı bir beşlik aktarayım. Sizin için
Türkçe çevirisini de ekledim.
Hey
lo Zêyo
Hey
lo Zêyo
Dîsa
fûryayî li vî gelîyê kûr û bê binayo
Malxiraba
kamyonê [*] wergerîya nav pêlên teyo
Tê
da rêving bûn zerî û lawên meyo
Ma
da dinya xirab be te nedaûraban li sarîya vî gelîyo
Em
nehêlaban li nav şîn û behîyayo
Hey
lo Zêyo
Hey
lo Zêyo
Türkçesi:
Hey
lo Zêyo [Ey Zap]
Hey
lo Zêyo [Ey Zap]
Yine
kabardın bu derin ve dipsiz vadi de
Kahrolasıca
kamyon [*] içine devrildi dalgalarının
Yolcuydu
içinde kız ve delikanlılarımız
Dünya
mı yıkılırdı yutmasaydın onları bu vadinin soğuğunda
Bizi
yas ve taziye içinde bırakmasaydın
Hey
lo Zêyo [Ey Zap]
Hey
lo Zêyo [Ey Zap]
[*]
Eskiden yolcu taşımacılığı da kamyonla olurdu. Yani kamyon hem yük hem de insan
taşımacılığında kullanılırdı ve kamyon tonajından fazla yüklendiği için çok sık
kazalar olurdu.
Ayrıca Hakkari'de ağıt dendiğinde akla ilk
Mem Ebasî üzerine yakılanı gelir. Hakkari'ye özgü eski ama Hakkari tarihiyle,
mücadelesiyle, çıkardığı halk kahramanlarıyla ilgili en yaygın söylenen,
bilinen, bugün de klasik şarkı söyleyen müzisyenlerin repertuarında en başta
yer alan "Mem Ebasî" ağıtı ve kaynaklandığı olayın öyküsü dikkat
çekicidir.
Memê Alan Piyesinin yazarı Abdurrahim Zapsu
[Evdirehîm Rehmîyê Hekarî] iki perdelik piyesinde Mem'in düşmana karşı savaşa
gidişini, aşkını ve bir yanılma sonucu annesi tarafından öldürülmesinin hazin
öyküsünü Mem Ebasî ağıtı ile bitiriyor. [Yazar Evdirehîm Rehmîyê Hekarî üzerine
araştırma-inceleme kitabım 90'lı yıllarda Kürtçe yayınlandı.]
Mem savaşa giderken bir haftalık aşkı
Xezal'i annesine emanet ediyor. Savaştan sonra aşkı Xezal ve annesi Çavreş'in
ümitlerinin tükendiği bir anda Mem habersizce eve geliyor, aşkının yanına
uzanıyor. Anne sabah uyanmayan gelini uyandırmaya giderken bir de bakıyor
yabancı biri gelininin yatağında. Namus uğruna mızrağı erkeğin göğsüne saplıyor
ve öldürücü şekilde ağır yaralıyor ve Mem çok geçmeden ölüyor. Bu esnada uyanan
gelin anne ne yaptın Mem'i öldürdün diyor ve ikisi Mem'in başucunda şu ağıtı
söylüyor:
Herê Memo, Mem Ebasî Ebasî
Birîndaro Memo, dayê kor bît nenasî!
[Hey Memo, Mem Ebasî Ebasî
Yaralım Memo, kör olası annen tanımadı
seni!]
Hakkari'de genel olarak saygın, gözde ve etkili
aşiret reisleri, yine yakışıklı, alımlı ve cesur gençlerin ölüm veya
öldürülmelerinde acıklı ağıtlar yakılır.
Ertoşî aşiretlerinden Giravî aşiretinin
Axası Şekir Axa'nın ardından bugün de ezgi olarak halk şarkıcılarının
repertuarında olan "Hay Şeng e Şeng e Şekir Axa Şeng e, Şekir Axa kuştin
li Ertoşîya deng e" [Hay Şeng e Şeng e Şekir Axa Şeng e, Şekir Axayı öldürdüler,
Ertoşiler haykırışta] söylenir. Bu türden örnekler çoktur. Paradoksal bir durum
olsa da halk düğünlerde bu ağıtları söyler ve ağır ritimli govend tutarlar,
"Şekir Axa kuştin" ağıtında olduğu gibi. Yani acı ve hüznün bir nevi
danslı ritüeli...
Bu soruya bağlı olarak şunu da eklemek
gerekir. Hakkari geniş coğrafyası ve bu aşiret sistemiyle Osmanlı öncesi ve
sonrasında da Mirlik [Beylik] olarak görece otonom bölge oldu. Kendini yöneten
bir idari birim olarak eğitim, kültür ve sanatta da gelişti. Medreseler sadece
dini değil genel eğitim için de önemli bilgilenme merkezleri oldu ve bu eğitim
kurumlarının dili birincil planda Kürtçeydi. Halk folkloru, yüzlerce değişik
figürlü halk oyunları, halk şarkıları, halk şanoları [piyesleri], şiir, masal,
öykü ve destanlarla güçlü bir edebiyat oluştu, serpildi ve muazzam bir gelişme
sağladı. Klasik Kürt edebiyatının volkan gibi fışkırdığı bir alan oldu Hakkari
coğrafyası. Edebiyat önce sözlü ve sonradan yazılı olarak ivme kazandı. Memê
Alan Destanı, Mem û Zîn Destanı ve daha nice şiirler, masallar, destanlar bu
yörenin insanlarınca söylendi, yazıldı. Bu yönüyle Hakkari coğrafya olarak
klasik Kürt edebiyatının ana kaynaklarının başında gelir. Dini referansla da
olsa Kürtçe Mevlit müthiş bir lirizmle Hakkari'den çıktı. Hakkari
coğrafyasından Kürt düşün ve edebiyat dünyasına büyük yazarlar, şairler çıktı.
Mem û Zîn destanının yazarı düşünür, edebiyatçı ve eğitimci Ehmedê Xanî
bunların başında gelir. Yine Kürtçe Mevlidi yazan Melayê Bateyî, müthiş
şiirleriyle Feqîyê Teyra, şair Pertev Begê Hekarî bu bölgenin insanlarıdır.
Hakkari'deki eğitim medreselerinde yetişen onlarca şair, yazar vardır. Bölge
insanı Elîyê Herîrî bunlardan biridir. Yine şair, yazar Abdurahim Zapsu, keza
tarihçi Ihsan Çölemerikli Hakkari'den çıkan yazarlardır. Elbette yeni kuşaktan
da bir hayli yazar, gazeteci, sanatçı çıktı bu coğrafyadan... O nedenle Hakkari
Kürt düşün, yazın ve sanat dünyasının verimli alanlarındandır.
Tabii Hakkari Kürt ulusalcılığının,
yurtseverliğinin de önemli direniş merkezlerinin başında gelir. Hakkari
özelinde görülen milli isyanların dışında Kürdistan genelinde yaşanan 19. 20.
yy direnişlerinde, Mehabad Kürt Cumhuriyeti'nin kurulmasında, Güney Kürdistan
ulusal kurtuluş mücadelesinde çok önemli katkılar sağlayan Hakkari toprağı bugün
de Kürdistan ulusal kurtuluş savaşımının önemli ve etkili direniş ve mücadele alanıdır.
9. Devrim köprüsünün yapılışından
sonra halkın üstünde bıraktığı etkiler ve devrimciler hakkında ki düşünceleri.
Devrim Köprüsü veya Devrimci Gençlik
Köprüsü'nün hikayesi 68'lilerin dönemine dayanır. Dönemin devrimci gençlik
yükselişi, devletin o dönemki tabirle "Doğu"ya yatırım yapmaması,
süren baskılar, halkın ihtiyaçlarına karşı bilinçli kayıtsızlık bir tepkiye
neden oluyordu. Zap'ın iki yakasındaki köylerin yaşadıkları ciddi ulaşım sorunu
medyaya konu olunca üniversitelerin devrimci gençleri Hakkari'deki bu yaşamsal
ihtiyaca kayıtsız kalmadı, aktif bir dayanışma hareketinin örgütlendirilmesi
1969 da Zap'a asma köprü yapma sonucunu doğurdu. Özellikle köprünün yapıldığı
noktaya yakın köylerin ciddi ulaşım sorunu vardı. Hayati gereksinimlerin
temininden hastaneye ulaşmaya kadar pek çok ihtiyacın giderilmesine Zap yol
vermiyordu. Köprü o nedenle bölge köylerinin imdadına yetişen bir cankurtaran
oldu.
Halkın deyimiyle, gel zaman git zaman devlet
1999'da bu devrimci idealist gençlerin Hakkari halkına armağan ettiği asma
köprüyü "teröristler" [siz özgürlük savaşçıları diye okuyun]
kullanıyor diye dinamitliyerek yıkıyor. 2010'a kadar kullanılamayan bu devrimci
gençlerden miras kalan asma köprüyü onarma, yeniden inşa etme yine fiziksel ve
ruhsal olarak genç olan devrimcilere nasip oldu. Tekrar büyük bir dayanışma
örgütlendirilerek asma köprü Zap'a bir gerdanlık gibi yeniden takıldı.
Halk hem 69'da, hem 2010'da hep destek oldu
bunu yapanlara, onları hep minnetle andı. Dönemin gençlik lideri Deniz Gezmiş'e
atfen anıldı bu "Devrimci Gençlik Köprüsü" Hakkari'de ve halende
öyle...
Hakkari halkı bugünde devrimci gençlere karşı
kadirşinaslığını sürdürüyor, onları anıyor, sevgi ve saygıyla yad ediyor.
10. Devrim köprüsüne yakın olan köyler ve
kasabalar Kürtçe isimler ile birlikte Türkçe isimler.
Devrimci Gençlik Köprüsü Başkale-Yüksekova-Hakkari
yol ayırımı [Yeni Köprü] ile Hakkari-Çukurca-Beytüşşebap yol ayrımı [Depin
Köprüsü] arasındaki yola paralel akan Zap üzerine ve Rezana Xirab'a yakın
noktada inşa edildi. Asma köprü civarında birçok yerleşim yeri var. Köprü belde
[nahiye-bucak] olarak Bağışlı'ya [Şîvelan-Xezekya] yakındır. Yakın köylerden
bazıları da şunlardır:
Goranis [Akbulut]
Rezana Xirab [Bağlar - Rezana bağlı mezra]
Rezan [Bağlar-Demirli]
Sekran [Orta Köy]
Dêrik [Damlagöl]
Şawîta [Kolbaşı]
Bu köylerden Goranis ve Rezan Hakkari'den
Van'a giderken Zap'ın sol tarafına, Sekran, Dêrik ve Şawîta ise Zap'ın sağ
tarafına düşüyorlar. Köprü Zap'ın sağ tarafında kalan köylerin Hakkari-Van
karayoluna dolayısiyle ihtiyaçlarına ulaşmaları için tek geçitti.
11. Sevilen Erkek ve kadın isimleri
Hakkari bölgesinde hem Kürtçe hem Arapça
[Islam dininden ötürü] isimler konuldu çocuklara. Arapça isimler Kürtçe
telafuzla kullanıldı yani bir nevi Kürtçeleştirildi... Örneğin Muhammed
Mihemed, Huseyn Hisên oldu ve bunun gibi örnekler çoktur... Bir de, TC'nin
Kürtçe isimleri yasakladığı süreçte Türkçe isimler zora dayalı olarak
yaygınlaştı. Geçmişte islam'ın etkisiyle Arapça isimler, sonradan da devlet
baskısıyla Türkçe isimler yaygınlaşsa da halk arasında Kürtçe isimler yine de
konurdu. Örneğin Baran, Gurgin, Semyan, Rizgar,
Bazî, kadınlar için Son, Qaz, Al, Pîroze, Xan, Xanzê, Xem, Sitî, Perîxan, Xezal,
Xiyal, Xox, Şox, Guhar gibi isimler kullanılırdı.
Bugün daha çok doğadan olmak üzere çok
yaygın bir biçimde yeni kuşak Kürtçe isim kullanıyor ve bu konuda bir yönüyle ulusal
kimlik bilinciyle davranılıyor. Erkekler için Roj, Rojan, Pola, Hetav, Sahî, Hekarî,
Baran, Befran, Azad, Şoreş, Çiya, Agir, Şivan, Rojhilat, Dilbirîn, Mizgîn,
Zana, Kendal kullanılırken kızlar için Belg, Belgîn, Ava, Lorîn, Perî, Binevş,
Zozan, Befrîn, Sorgul, Havîn, Bihar, Jîyan, Dîlan, Delal, Hinarî, Heliz, Beybûn,
Gulçin, Gulan, Şîlan, Şevîn, Zevî gibi isimler tercih ediliyor.
12. Kirvelik var mı?
Kirvelik yaygın değil. Daha çok Êzidî Kürtlerden kalma bir gelenek olarak
çok sınırlı bir biçimde görülüyor. Ancak olduğu kadarıyla da kirvelik
makbüldür, saygındır ve en yakın akrabalıktan daha çok önemsenir, değer
verilir.
**
NOT:
70'li yıllarda politik durum nasıldı diye sormuşsunuz. Genel hatlarıyla
şu söylenebilir:
70'li yıllar Türkiyenin en sancılı, acılı, sosyal, sınıfsal ve de
ulusal çelişkilerin hayli keskinleştiği yıllardı. 12 Mart 1971 askeri faşist
muhtırası [bir tür darbesi] sonrası Türkiyeli ve Kürdistanlı sol, demokrat ve
yurtseverler tutuklandı, idamlar yapıldı, örgütler kapatıldı. 1974
Ecevit-Erbakan [CHP-MSP] koalisyon hükümetinin çıkardığı genel af ile 12 Mart
sonrası tutuklanan Türkiye ve Kürdistanlı yurtseverler, devrimciler, sol ve
sosyalistler serbest kaldı. Bu kadrolar ve yeni nesil eğitimli gençler beraberce
74 ve 75'de çok hızlı bir örgütlenme süreci başlattılar. Ideolojik donanımla
beraber politik saflaşma ve yayıncılık gelişti. Bu hızlı gelişme sürecinde özellikle
77-78'de Türkiye metropollerinde etkince örgütlenen üniversiteli Kürt gençliği
ağırlığı Kürdistan'a kaydırdı ve Kürdistan'da çok yoğun bir faaliyet yürütüldü.
Tabi TC'de buna paralel faşist milliyetçi cepheleşmeye yöneldi ve asker polis
saldırılarının yanında ülkücü-faşist paramiliter güçleri de devreye soktu. Tüm
baskılara karşın Kürdistan eksenli yeniden ve ilerici milli uyanış safları
belirginleşti. Ne yazık ki o dönem Türkiye sol, sosyalist, ilerici, demokratik
muhalefeti kendi içinden parçalanmışlığının yanı sıra bir de Kürdistan ulusal
hareketine karşı mesafeli durdu ve sosyal şoven bir politika izledi. Demokratik
dayanışma ya da cephesel birlik yerine Kürdistan ulusal muhalefetinden biat ve
uyduculuk isteniyordu. Bu kesimler sosyalizm ve ideolojik mayası sosyal
şovenizm olan negatif enternasyonalizm adına Kürdistan ulusal ve demokratik
güçlerini "milliyetçilik" ve "işçi sınıfı hareketini bölme"
ile suçluyorlardı. Kürdistan ulusal demokratik güçlerine "kendi davanızı
devrim sonrasına erteleyin, bize eklemlenin" tavrını dayatıyorlardı.
Onların "eklemlenin" dedikleri amiyane tabirle "kuyruğumuza
takılın"dı!..
Bu yaman çelişki Türkiye demokratik güçlerini egemen baskıcı sınıf
karşısında güçlü kılmıyordu oysa. Ve bu yanlışta ısrar eden genel Türkiye solu gerilerken
Kürdistan ulusal demokratik güçleri 70'li yıllarda özellikle eğitimli gençlik
ve diğer meslek sahibi kesimler ve emekçi halk arasında hızla örgütlendiler,
güçlendiler hatta sınırlı da olsa yerel yönetimlerde etkin olmaya başladılar.
Kürtler özgüçlerine dayanmanın esasta kendilerinin varlık sebebi olduğunu geç
anladılar ama kavradıktan sonra da ileriye doğru atılım yaptılar.
TC ve Kürdistan bağlamında, sömürgeci ve anti sömürgeci mücadele ulusal
çelişkiyi baş çelişki düzeyine çıkarmış ve ulusal çözümü bu temelde
dayatıyordu. Bu süreç genelde Kürdistan ulusal uyanışını hızlandırdı, örgütlülük
gelişti. TC'yi esas kaygılandıran Kürdistandaki bu hızlı ve ileri gelişme oldu.
Sonrası malum; 12 Eylül askeri faşist darbesi planlandı ve uygulandı.
Hapishaneler Kürdistan devrimcileriyle dolduruldu. Kürdistan baştan başa
hapishaneye çevrildi. Şüphesiz Türkiye sol ve demokratik hareketi de
bastırıldı, darbelendi ancak esas yönelim Kürdistan'a oldu.
Bu baskı ve sindirme döneminde askeri saldırılar, polisiye baskılar
Hakkari'de de en ağır bir biçimde uygulandı.
Hakkari bu 12 Eylül faşizmi döneminde ulusal demokratik dinamiklerin az
kayıpla geri çekilmenin sağlanmasında önemli bir lojistik alan işlevi gördü,
gizlenme, barınma, doğu ve güney Kürdistan alanlarına geçişte ciddi destek
sağladı.
Türkiye sol hareketinde egemen olan sosyal şoven çizgiye karşın
Kürdistan ulusal dinamikleri yüzlerce Türkiyeli sol ve demokrat insanların
doğu, güney ve batı Kürdistan alanlarına geçişlerini sağladı ve buralardan
Avrupa'ya gitmelerine yardımcı oldu.
Bugün Kürdistan ulusal demokratik hareketi ne düzeyde, Türkiye sol ve
demokratik hareketi ne halde!..
Bu mevcut gerçeklik uyandırıcı, ders çıkarıcı olabilse... Bundan olumlu
sonuç çıkarılması, mevcut durumun tutarlı bir biçimde analiz edilmesi, sürecin
doğru ve sağlıklıca okunabilmesi en başta genel Türkiye demokratik hareketine
fayda getirir. Hiç kuşkusuz Kürdistan ulusal demokratik hareketi de güç
kazanmış olur.
ROJAN HAZIM
10. 12. 2017
**
Anayasso şiiri
Gul, gurban olduğum Hökümet Baba!
Baa bir alfabe veremez miydin?
Gara dağlar gar altında galanda
Ben gülmezem
Dil bilmezem
Şavata'dan Hakkari'ye yol bilmezem
Gurban olam, çaresi ne, hooy
babooov?
Bebek yanir, bebek hasda, bebek ataş içinde
Ben fakiro,
Ben hakiro
Dohdor ilaç, çarşı bazar tam - takiro
Gurban olam bu ne işdir hooy
babooov!
Çoçiğ ağliir, çoçiğ öliir, geçit
vermiy Zap suyu
Parasizo,
Çaresizo
Ben halsizo, ben dilsizo, şeher
uzah, yolsizo
Bu ne haldır, bu ne iştir hooy
babooov!
Gara dağda, gar altında ufağ ufağ
mezerler
Yeddi ceset hetim hetim Zap
Suyunda yüzerler
Hökümata arz eylesem azarlar
Ben ketimo
Ben hetimo
Ben ne biçim vatandaşım hooy
babooov?
Şavata'tan Angara'ya ses getmiir
Biz getmeğe guvvatımız hiç
yetmiir
Malımız yoh
Yolumuz yoh
Angara'ya ses verecek dilimiz yoh
Ganadımız, golumuz yoh
Bu ne biçim memlekettir hooy
babooov?
Yerin, yurdun adresesin bilmirem
Angara'da: Anayasso!
Ellerinden öpiy Hasso
Yap bize de iltimaso
Bu işin mümkini yoh mi hooy
baboov?
**
Zap
Suyu Derin Akar
Zap
suyu derin akar
Can alır yürek yakar
Ben sevdim eller aldı
Bana da kimler bakar
Can alır yürek yakar
Ben sevdim eller aldı
Bana da kimler bakar
Oy sinem mi sinem mi
Yar sinem mi sinem mi
Ah sinem mi sinem mi
Yar sinem mi sinem mi
Zap
suyu aktı geçti
Sinemi yaktı geçti
Güzellerin içinden
Benim yarimi seçti
Zap suyu geçit vermez
Sırrına akıl ermez
Öyle bir yare düştüm
Dünyada yüzü gülmez.
Sinemi yaktı geçti
Güzellerin içinden
Benim yarimi seçti
Zap suyu geçit vermez
Sırrına akıl ermez
Öyle bir yare düştüm
Dünyada yüzü gülmez.
**
Zap üzerine türkçe okunan uzun
hava makamında bir ağıt:
Zap
suyu derindir geçit vermiyor
Hakkarili şarkıcı Aydın Aydın
versiyonu:
Zap
suyu derindir geçit vermiyor.
Çağladıkça
dağı taşı deliyor.
Aldığı
canı da geri vermiyor.
Dileylim
dileylim...
Dileylim
dileylim..
Vanlı şarkıcı Yusuf Sahik
versiyonu:
Zap
suyu derindir geçit vermiyor.
Çağladıkça
dağı taşı deliyor.
Aldığı
canı da geri vermiyor.
Dileylim
dileylim...
Dileylim
dileylim..
Ben
nasıl edim, nere gidim ben oy, oy
Zap
suyu derindir gider Irağa
Aldanıp
girenler düşer tuzağa
Suyu
keskin akar, benzer orağa
Dileylim
dileylim...
Dileylim
dileylim...
Ben
nasıl edim, nere gidim ben oy, oy
Not:
Not:
"Devrimci
Gençlik Köprüsü"ne yakın köylerin isimleriyle ilgili katkıları için Ismet
Bayhan ve Naif Yaşar'a teşekkür ederim.-RH