søndag den 10. december 2017

Ali Gümüş'ün Hakkari ile ilgili sorularına yanıtlarım - ROJAN HAZIM

Giriş:
Yanıtlara geçmeden bir konuyu açıklığa kavuşturmalıyım. Sorulara verdiğim yanıtlar Hakkari'nin, aşiret sisteminin ve bu sistemin gündelik hayatı şekillendirdiği ile ilgili çok genel durum 1990'ların başına kadar olan zaman diliminin resmidir. Yaşam statik değil dinamiktir ve bu gelişme diyalektiğiyle devam ediyor. Sosyoekonomik ve sosyopolitik gelişme dinamikleri toplumu devindiriyor, değişime uğratıyor. Dolayısiyle Hakkari bölgesi de bu değişimden payına düşeni alıyor. Buna bir de dış faktörleri eklersek değişim kimi boyutlarıyla toplumsal dejenerasyona da yol açabiliyor. 90'ların başından itibaren TC'nin Kürdistan'da ve tabii en dinamik Kürt ulusal ve yurtsever cephesi olarak Hakkari'deki saldırıları, baskıları, yakma yıkmaları, toplu göç ettirmeler ve daha bir çok etken Hakkari'nin sosyal dokusunu, yerleşik düzeni, ileriliğiyle geriliğiyle tüm gelenekleri tahrip etti, Hakkari'deki otantik ve bir yönüyle milli ve yurtsever aşiret sistemini altüst etti. Daha geri, işbirlikçi aşiret yüzünü öne çıkardı. Kürtlerin "cehş" devletin "korucu" dediği işbirlikçi sistem TC devletinin elinde tam bir toplumsal yıkım manivelasına döndürüldü. Devlet bu silahı aşiret sistemi içinde bir iç ayrıştırma, çatışma ve tahribat aracı olarak kullandı ve halende öyle. Buna paralel bir de devlet bilinçli ve planlı olarak politik islamizasyonu bölgede geliştirmek, örgütlemek istedi. Devletin bu hanefi-sünni din ihracı Kürdistan genelinde olduğu gibi Hakkari'de de daha geri, daha fanatik, daha biatçı islam anlayışı ve yaşam tarzını dayattı. Kürdistan genelinde olduğu gibi Hakkari'de de din bir baskı ve sindirme, asimilasyon ve hatta sosyokültürel jenosid politikalarının güçlü ideolojik aracı haline getirildi. 1980'lerin sonuna kadar dini daha liberal yaşayan toplum yapısı yerine çok gerici, yoz ve devlet sisteminin sopası haline getirilen bir politik islam ikame edildi. Dolayısiyle yanıtlardaki Hakkari aşiret sistemi içinde yaşanan din daha çok 90'ların başına kadar olan zaman dilimini yansıtıyor. Sonrası biliniyor zaten. Ihtiyacın çok ötesinde çoğaltılan camiler, görevlendirilen devletin resmi kafalı imamları, diyanetten gönderilen kalıp rejim vaazları, sosyal hayata yapılan müdahaleler, dinin sosyal yaşamda etkinleşmesi için kullanılan devletin ekonomik çarkı ve daha birçok TC patentli baskı politikaları eskiden varolan ileri gelenekleri sarstı, yıktı, yerine geri gelenekleri bina ederken yozlaşmayı derinleştirdi. Bu gericileşme dini yaşamadan tutun kadına bakış açısına, düğüne, halaya ve günlük ilişkelere varana dek sosyal yaşamın birçok cephesini olumsuz yönde etkiledi, bozulmalar meydana getirdi kuşkusuz. Gerçi devlet tüm bu baskı ve yozlaştırma politikalarına rağmen Hakkari'de istediği sonuçları alamadı ve birçok bölgede göreceli olarak elde ettiği islamizasyonu sağlayamadı. Hakkari bu yönüyle de bir direnç içinde ve herşeye karşın bu direngenlik devam ediyor. O nedenle bu konunun "dün ve bugün" diyalektiği içinde iyi anlaşılması gerekir. Şimdi yanıtlara geçebiliriz.

1.      Örf ve adetleri

Hakkari aşiret sisteminin [şimdilerde çözülme olmasına rağmen] egemen olduğu bir bölgedir. Aşiret sisteminin belirleyici karakteristiği kan bağıdır. Bu bağa dayalı hiyerarşik bir düzeni var. Ailenin büyüğü zincirin başıdır. Yönetim o silsileyi takip eder. Bazı hallerde sıralamadan ziyade etkin olan kardeş başa geçer. Aşiret sistemi genelde bilinenin tersine feodal sisteme değil, ilkel komünal dönemdeki "tribu" ve "klan" sistemine dayanır. Dolayısiyle yıllar içinde oluşan gelenek ve görenekler egemendir. Din belirleyici bir faktör değildir. Etnik orijin başat hüviyettir. Ardından aşiret kimliği belirleyicidir. Aşiret kimliği veya aidiyeti geleneksel aşiret bireyleri için bir övünç ve onur kaynağıdır. Büyüğe saygı, küçüğe sevgi çok önemsenir ancak kategorik olarak bir sosyal hiyerarşi çerçevesinde yaşam bulduğu için çelişkili sonuçlar görülür. Genelde ataerkillik egemen sistemdir ancak geçmişte anaerkillik de olmuştur. Ve tüm geri toplumlarda olduğu gibi Hakkari aşiret sisteminde de şiddet vardır.

19. yy ortasına dek Mirlik [Beylik] olan Hakkari'nin tarihsel coğrafyası en genel haliyle iki büyük göl arası enine boyuna geniş alandır. Van Gölü ve Urmiye Gölü [Doğu Kürdistan] arası geniş alan batıda Tanin Dağı ile Botan bölgesine, güneyde [Güney Kürdistan] Duhok çevresiyle Bahdinan'a kadar yayılır. Bu yüzölçümü büyük alan olarak Hakkari'nin aşiret sisteminde örgütlülük, taraflılık etkindir, belirleyicidir. Tekil aşiretler, kabileler az ama çok yapılı federal ve konfederal yapıdaki aşiretler çoğunluktadır. Bu sistemde Hakkari'ye özgü sağ-sol saflaşması da var. Güney'den Kuzey'e doğru yol alınırken Zap Suyu'nun solunda kalan aşiretlere "Baska Çepê" yani "Sol Kanat" aşiretleri, Zap Suyu'nun sağında kalan aşiretlere de "Baska Rastê" yani "Sağ Kanat" aşiretleri denir. Bu sınıflandırmanın biçimleniş hikayesi üzerine değişik versiyonlar anlatılır. Ve bu saflar halende çok belirgin ve belirleyicidir. Sağ Kanat aşiretlerinde Pinyanişiler ve müttefikleri, Sol Kanat aşiretlerinde Ertoşiler ve müttefikleri yer alır. Büyük aşiretler etrafında preferiler oluşarak federal ve konfederal gibi daha üst yapılar oluşur. Tabii bu iki kanat dışında kalan irili ufaklı aşiretlerde var. Nüfus çoğunluğuna sahip Sol Kanat aşiretleri kendi içlerinde federal ve konfederal bir örgütlenmeye sahipler. Yine Sağ Kanat aşiretlerinde de benzer bir örgüt yapısı var. Bu sol ve sağ saflaşması govendlere, halaylara da yansır. Örneğin Sol Kanat aşiretleri, Ertoşiler ve alyansı soldan giderek govend oynarlar, soldan halay çekerler. Sağ Kanat aşiretleri, Pinyanişiler ve çevresi de sağdan giderek halay çekerler. Keza Sol Kanat aşiretlerinde kadın erkek karışık halay çekerler ve buna Cergebez denir. Sağ Kanat aşiretlerinde ise genellikle kadın ve erkekler ayrı olarak govende dururlar. Din ve kurumsal olarak Şeyhlik-Seyitlik Sol Kanat aşiretlerinde çok az görülürken, Sağ Kanat aşiretlerinde din ve Şeyhlik-Seyitlik kurumu daha etkindir, daha yönlendiricidir. Sol Kanat aşiretleri ağırlıkla Duhok-Zaxo hattından başlayarak Beytüşşebap [Elki], Çatak [Şax], Gürpınar [Xavesor], Başkale [Elbak], Gevaş'tan [Westan] Van'a kadar geniş bir alanda yaşarlar. Sağ Kanat aşiretleri de Çukurca'dan [Çel], Yüksekova'ya [Gever], Elbak'ın güneyi ve Şemdinli'nin doğusuna uzanan alanda yerleşikler. Çıkar ilişkilerinde, iç ve dış çatışma süreçlerinde bu sol-sağ saflaşması sıklaşır ve bir üst kimlik, birincil aidiyet haline gelir. Sömürgeci devletler çoğu zaman bu kanatlar arası çelişkilerden yararlanmış ve bölge halkına ciddi zararlar vermişlerdir. Özellikle hem Osmanlı hem de TC bu konuda hayli "mahir" davranmış ve kanatlar arası çelişkileri derinleştirerek halkı birbirine kırdırmışlardır.

Hakkari coğrafyasında Nesturiler-Kildaniler, Ermeniler, Yahudiler de yaşamıştır. Şimdilerde çok az sayıda Kildani kalmış olmasına karşın sözü edilen halkların kültürel geleneklerinden birçok iz Kürtlerin sosyal yaşamında görülebiliyor. Ve yine Êzidî Kürtlerin anayurtlarından olan Hakkari'de bugün Êzidî inançlı topluluk kalmamış olmasına karşın birçok geleneği, göreneği, töresi de sosyal yaşamda varlığını sürdürüyor.

Hakkari ta Sümerlerden beri bu çok etnikli, çok din ve inançlı sosyal yapısından ötürü kültürel ve sosyal doku olarak çoğulcudur, zengindir, birbirine karşı kabul ve saygı vardır adeta sentez oluşmuştur. Sosyokültürel yaşam ve pratiğinde tüm bu renklerden bir tutam görmek mümkündür.

2.      Kadının toplumdaki yeri

Kadın tüm geri kalmış ya da bıraktırılmış ve kabileciliğin hakim olduğu toplumlarda olduğu gibi geleneksel olarak ikinci plandadır ve ev işleriyle ilgilidir. Ev işleri derken sadece ev içi değil, ev dışını da anlamak gerekir. Yemek yapma, giyim kuşam hazırlığı, yıkama, süpürmeden tutun, hayvan bakımı, tarla ve mera çalışmalarına kadar kadının faaliyet alanı geniştir... Aslında bu yönüyle kadın sosyal ve ekonomik hayatta eve kapatılmış pasif bir varlık değil. Din ve geri feodal ilişkilerin egemen olduğu toplumların aksine kadın gündelik yaşamda aktivtir, üretimin içindedir. Kıyafet olarak da kadın kapalı, tesettürlü değil [istisnalar hariç]. Günlük hayatta dahi kadını estetik, alımlı ve narin gösteren lewendili kiras-fistan giyilir. Başa, saç, zülüf ve örgüler açıkta kalacak şekilde sadece iklim ve çalışma şartlarının ihtiyaçlarından dolayı dersok [cemedani] takılır. Özel günlerde, düğün ve bayramlarda kadın güzel giysiler giyer, gözüne sürme çeker, makyaj yapar ve bakımlı olmaya özen gösterir. Keza aşiret ortamında "haremlik-selamlık" geriliğiyle kadın ayrı yerde ya da sofra dışında tutulmaz [tabii yine istisnalar dışında]. Kadın misafire hoş geldin der. Birçok kadın divanda baş köşede oturur. Kadın işte, aşta, kavgada eşiyle omuz omuzadır. Dinsel pratik ve ritüeller kadınlar arasında çok azdır. Hatta genç kızlar namaz kılmazlar ve kılanlarada takılınır. Namaz daha çok yaşlı kadınların işi olarak görülür. Ve aslında yaşlı kadınlar arasında da bu pratik az görülür. Kimi özel şartlarda kadın aşiretin başına da geçer. Aşiret sisteminde kadına saygı esastır. Kadın barış timsali olarak görülür. Aşiret kavgalarında kadına el kalkmaz, silah sıkılmaz. Kadın taraflar arasına girdiğinde kavga durur. Kadına evin, aşiretin saygınlık simgesi olarak bakılır. Kadının bu özelliğinden ötürü birçok insan anne adıyla tanınır. Örneğin Birahîm annesi Şox'un adıyla Birahîmê Şoxê diye anılır. Kuşkusuz bunda da istisnalar vardır ancak genel olarak böylesi bir gelenek vardır ve uyulur. Tabii Hakkari'de kadın için tüm bu pozitif olarak izah edilebilecek yanlara karşın elbette ve nihayetinde konu erkek-kadın eşitliği olayına geldiğinde tüm erkek egemen toplumlarda olduğu üzere cinsiyetçilik öne çıkar ve "kadın yine kadındır" denir ve öyle davranılır... Tüm aşiret sistemlerinde olduğu gibi Hakkari aşiretlerinde de kadına bir de "namus" yükü yüklenir: Evin, aşiretin namusu!. O nedenle kadın bu ağır yükün altında çok sıkı bir otokontrol içinde yaşamak zorunda kalır.

3.      Kız alıp vermeler, dikkat edilmesi gereken en can alıcı noktalar ve başlık parası.

Evlilik ağırlıklı olarak içte yapılır, görücü usül egemendir. Aşiret sisteminde kapalı devre yaşam biçimi genelde belirleyici olduğu için evlilik de bu çerçevede gerçekleştirilir. Çoğunlukla yakın uzak akrabalar içinde olur evlilik. Sınırlı da olsa yakın aşiretlerden de kız alıp verilir. Kimi zaman taktik politik amaçlarla yakın aşiretler arası evliliklerde yapılır. Çok yaygın olmamakla beraber beşik kertmesi, berdel evlilikleri vardır. Kız kaçırmalar da görülür ancak bu tür evlilikler acısı yıllara yayılan kan davalarına, düşmanlıklara neden olduğu için az görülür. Başlık parası vardır. Başlık parası kıza verilen bir "değer" olarak görülür. Başlıksız giden kıza değer verilmez gibi geri bir algı vardır o nedenle başlık alınır, verilir. Başlık miktarı mali durum ve sosyal statüye göre değişir. Başlık bireyin aşiret içindeki statüsü ve ekonomik gücüne göre belirlenir. Takı da öyle. Düğünler üç gün üç gece yapılır. Düğünde ritmik halk şarkıları eşliğinde halay çekilir. Govend veya dilan denilen çeşitli halaylar vardır. Duruma göre çok hareketli ve sert figürlü oyunlar olduğu gibi yumuşak hareketli oyunlar da oynanır. Düğünlerde halayın dışında skeçler de oynanır. Halay da yöresel olarak, yukarıda değindiğim gibi, "cergebez" denilen türden kadın erkek karışık olarak oynanır. En gözde ve şık yöresel ve ulusal giysiler giyinilir. Erkekler Şal-Şepik ya da Bergûz denilen özel giysi giyer başa da şaşik takar. [Şal-Şepik kıyafeti "merez" denilen özel bir tiftikten ve el tezgahında dokunan saf yün kumaştan yapılır]. Kadınlar da canlı renklerden oluşan son derece şık lewendili kiras-fistan giyer, altın-gümüş takılar, kemerler ve başa da örgülü, rengarenk püsküllü poşi takarlar. Kadınlarda xezêm denen ve buruna takılan hızma da çok yaygın bir takı-aksesuar olarak kullanılır ve püsküllü olanlar tercih edilir. Düğünlerde "govend başı" da önemsenir. Daha çok aşiret hiyerarşisi içinde belli bir statüsü olanlar "halay başı" olur. Ancak duruma göre çok iyi govend çekenler de bazen başa geçip halayı yönlendirebilir. Bu govendlerde kimi zaman son derece geri, ayırımcı durumlarda görülür. Örneğin dışardan biri, -bu başka aşiretten ama yönetim piramidinde olmayan "sade yurttaş" olabilir, dışardan tanınmayan biri veya kimilerince istenmeyen kişi olabilir-, mendili eline alıp govendin başına geçtiğinde hemen harekete geçilir ve düğün sahiplerinden biri veya aşiret içindeki statülü biri hemen başa geçer ve ardından gelen diğer govendçiler tarafından sıra kaydırma yöntemiyle gerilere adeta itilir ve bu şekilde akıllarınca "bu densize ders verilmiş" olur!..

Bu aşiret konusundan bahsederken bir pozitif yana da dikkat çekmek gerekir. Aşiret örgütlenmesi özellikle Hakkari'de bir realite, bir sosyal olgu. Aşiret sisteminin negatif yanlarının yanı sıra bir de madalyonun öbür yüzü yani pozitif yanları da var. En başta dilin yani Kürtçenin ve tabii dil ile birlikte sanat, folklor, edebiyat ve toplam özgün sosyokültürel yaşamın, ileri geleneklerin korunmasında belirleyici bir rolü olmuştur bu sistemin. Kapalı devre yaşam tarzı, içe dönüklük ama en önemlisi halk olarak kendini, özünü koruma refleksi ve daha bir çok etkenden dolayı dil hem korunmuş hem de geliştirilmiştir. Aşiret aynı zamanda bir idari örgütlenme ve yönetim işlevi gördüğü için aşiret yapısının ekonomik, sosyal, kültürel, edebi, askeri ve hukuksal gereksinimlerinin pratiği de kendi diliyle gerçekleştirilmiş ve bu özellik ana dilin korunup yaşatılmasını sağlamıştır. Hakkari bölgesinde sömügeci sistemin tüm asimilasyonist politikalarına rağmen dil her alanda korunabilmişse bunda aşiret sisteminin payı belirleyici olmuştur ve bunu aşiret sisteminin hanesine bir artı olarak eklemek gerekir.



4.       Ve başka aşiretlerden kız alınıp verilir mi?

Yukarıda belirttiğim gibi istisnai olarak aşiretler arasında da evlilikler olur. Bu ya çok ağır bir aşk sonucu olur ya da politik ve taktik olarak aşiretler arası ittifak anlayışıyla evlilikler yapılır.

5.      Hakkâri genelinde en çok sevilen oyun havaları. Aşiretler arasındaki ortak ve ortak olmayan oyun havaları.

Hakkari'de govend, dilan denilen düğün oyunları çok çeşitlidir. Yukarıda belirttiğim gibi soldan giden halay çoğunlukta ve bir şekilde Hakkari'ye özgü bir karakteristik haline gelmiştir. Ancak sağdan giden halay türleri de var. Bu önemli ayırımı aşiretlerin sol-sağ kanatlar konusunda izah etmiştim. Oyunlar Hakkari'nin doğa karakteristiğini de taşır. Sert ve hızlı figürlüden sakin, yavaş ve ağır oynanan çeşitlere kadar farklı govendler var. Hay Şer e, Şêxanî, Talan e, Temzere, Bablekan, Suwarkî, Berûpişt, Serê Têle Binê Têle, Sincanê gibi oyunlar çok sert, hızlı ve hareketli oynanırken Sê Pê [Üç ayak], Du Pê-Lewendî [Iki ayak], Yêk Pê [Tek ayak] denen halaylar daha sakin ve ağır oynanır. Elbette daha fazlası var oyun türlerinin ancak bu saydığım oyunlar az çok ortak sayılabilecek oyunlardır... Düğünün temposu önemli ve ona göre çeşitli govendler oynanır. Gelin getirilişinde kadınlı erkekli gruplar karşılıklı beyitler, şeşbendiler söyler, lewendilerin eşliğinde hareketli oyunlar oynanır. "Ağır misafir" davetinde ve yine gelin ve damadın kaldırıldığı govend de daha sakin, yumuşak ve ağır oyunlar oynanır. Halayda davul zurna önemli bir enstrumandır. Erebane denen def ve kaval eşliğinde de kimi oyunlar oynanır. Enstrumansız yani sadece şarkılar eşliğinde govend çekme ise oldukça eski bir gelenektir ve aslında bu tarz govend sözlü edebiyatın gelişmesine de katkı yapmıştır. Düğünler kadınlı erkekli ve çok coşkulu bir renk cümbüşü içinde geçer. Düğünler için daha çok geniş meydanlar tercih edilir. Yine yağışsız mevsimler daha çok da geç yaz ve erken sonbahar aylarında düğünler yapılır. [Şimdilerde tabii kentlere olan göçten ötürü salon düğünleri yapılıyor ancak gelenek kısmen sürdürülüyor]. Govende kalkma düğün sahibine saygı gereği olarak kabul edilir. O nedenle hemen herkes kalkar govende. Govend uzunca bir sıraya, zincire döner. Bazen yüz-iki yüz kişi aynı anda govend çeker ve adeta bir toplu halk dansı kareografisi ortaya çıkar. Giysi kollarında lewendi denilen uzunca bir aksesuar vardır ve halayda aşağı salınır ve kadınlı erkekli halayda estetik bir görüntü yaratır. Düğün yemeği hem damat ailesi tarafından hem de akrabaların dayanışmasıyla sunulur. Bir ayrıntı da, ki erkek egemen anlayışının tipik bir yansımasıdır, kız tarafı genellikle düğüne katılmaz, düğünü erkek tarafına ait görür. Kız ve erkek tarafının birlikte katıldıkları düğünler çok özel ve istisnadır. Düğünün son gününde de armağanlar verilir, daha çok da nakit para. Para veriliş şekli de biraz açık arttırmacı tarzda olur. Önce saygı ve güven duyulan kişilerden oluşan bir komite seçilir. Ortaya koca bir dersok [cemedani] açılır. Bir kişi de tellal olarak görev yapar. Herkesten paraları toplarken verenin adını ve miktarı yüksek sesle dile getirir. Çoğunlukla herkes mali durumuna göre "xelat" denilen parayı verir. Ancak mali durumu iyi olmayan ama sosyal statüsü yüksek olan bireyler "itibar" adına bazen borçlanarak yüksek bir miktar vermek durumunda kalırlar. Aşiret içinde ve çevrede "statülü" bireyler olarak bilinen ya da kendilerini o ayarda görenler arasında yarış halini de alır bu xelat verme işi... Sonuçta zengin veya aşiret piramidi içinde belli bir yeri olanlara yüksek miktarda xelat gelirken, fakire az xelat gelir ne yazık ki...

Tabii sorunuza bağlı olarak sadece düğünden, govendden, halaydan söz ettim. Ancak bu bir kademeli süreç. Istemenin ayrı, nişan ve kınanın başka ve nihayet düğün ve nikahın kendine göre farklı usül ve ritüelleri var... O nedenle konuyu sorunuzla sınırlı tuttum.

6.      Hayvancılığın yanı sıra geçim kaynakları nelerdir?

Hakkari'nin topografyası çok dağlı, vadili ve engebelidir. Rakım yüksektir. Kar çok yağar. Keza bahar ve sonbahar yağmurları da çoktur. O nedenle deresi, ırmağı, gölü, göleti boldur. Bol sulaklık dağı, merayı, yaylayı, vadiyi çokça yeşillendirir. Bu ot bolluğu hayvancılık için büyük bir zenginliktir. Dolayısiyle yöresel ekonominin can damarı hayvancılıktır. Tabi sınırlı da olsa tarla tarımı da yapılır. Temel geçim esasta hayvancılık ve bu tarıma dayalıdır. Tabii bölgesel ticaret de yapılır. Özellikle Iran ve Irak'a olan sınırdaşlık belli bir seyyar ticarete de imkan sağlıyor. Sınırlı bir kesim bu ticaretten önemli kazanç sağlıyor. Ne ki, bu yine seyyar diyeceğimiz sermaye yöre için kalıcı bir yatırım ekonomisine dönüşmüyor. Yüksek standartlı bir geçim düzeni olmamakla beraber halk bir biçimde yaşamını idame ettirmeyi bereceriyor.

Bu hayvancılık konusuna değinmişken Hakkari genelinde avcılıkta önemli uğraşlardandır. Çok az ticarete de katkısı olur ancak çoğunlukla hem bireysel hem de grupsal olarak gözde meşguliyet ve hobilerin başında gelir. Bir sarp ve yüksek dağlar yurdu olan Hakkari'de yaban keçisi [dağ keçisi] ve keklik avcılığı yaygındır.



7.       Kuzey Kürdistan’a giden kaçakçıların en çok zorluk çektikleri şeyler.  Bu konuyu biraz detaylı anlatırsan beni çok memnun edersin gerek duyarsan bir veya birkaç yaşanmış örnek olabilir.

Sanırım Güney Kürdistan'ı kastediyor olmalısınız. Sömürgeci paylaşımda en çok bölünmeye uğrayan bölge Hakkari'dir. Hakkari'nin büyük parçası kuzeyde yani TC egemenliğinde. Hakkari'nin doğu yakası ise Iran egemenliğinde kalırken, güney yakası da Irak egemenliğinde kaldı. Hakkari halkı, aşiretleri bu üç sömürgeci devlet arasında bölündü.

Bu suni sınırlar tarihsel birlik ve bağları ciddi anlamda zorlaştırdı ancak tümüyle ortadan kaldıramadı. Halk herşeye karşın bu zorlukları aşıcı yol ve yöntemler geliştirdi ve uyguladı. Hem aşiret işleri, hem yaşamın zorunlu kıldığı sosyal, kültürel ilişkiler bir biçimde devam ettirildi, evlilikler yapıldı, hem de ekonomik ilişkiler çeşitli ticari yöntemlerle sürdürüldü. Üç sömürgeci devletin "kaçak" dediği bu toplam ilişkiler halen de davem ediyor. Güney Kürdistan'da oluşan yeni federal statü tarihsel ilişkileri, ekonomik ilişkileri, ticareti canlandırdı, ivme kazandırdı. Şüphesiz zorluklar hep oldu ancak Hakkari halkı, aşiretleri bu üç yakadaki doğal bağlarını hep canlı tutmaya çabaladı, korudu ve bugün de devam ediyor.

Sömürgeci devletlerin "Sınır ticareti" diye adlandırdığı ticari ilişkiler kuzey [Türkiye], doğu [Iran] , güney [Irak] yakalarındaki Hakkarililer arasında son derece doğal bir şekilde sürdü ve sürüyor. En büyük zorluk kuşkusuz askeri önlemler oldu ve hala oluyor. Ve tabii taşıt kullanımına uygun yolların olmaması da ayrı bir zorluk. O nedenle ticaret ya bölge insanının diliyle "piştedari" denilan sırt taşımacılığı ve hamallık şeklinde oldu ve hala oluyor ya da hayvan sırtında taşımacılık ile yapıldı ve bugün de öyle. TC devletinin ordusu, jandarması çoğu zaman bu ticaret kervanlarına politik anlamlar yükleyerek katliamlar da yaptı ve hala yapıyor. Bu türden askeri saldırılarla her yıl onlarca sivil insan öldürülüyor. Aslında Hakkari'ye sınır olan Botan bölgesinde 28 Aralık 2011'de Robosk köyünde meydana gelen katliam [Uludere ilçesine bağlı] TC'nin askeri saldırılarının trajik bir örneğiydi. Bu türden saldırılar Hakkari coğrafyası içinde yer alan Beytüşşebap, Çukurca, Yüksekova ve Şemdinli gibi güney [Irak] ve doğu [Iran] ile sınır olan yerleşim alanlarında çok sık görülüyor.

8.      Zap suyunun aldığı canlar varsa birkaç satırlık ağıt

Hakkari'de Kürtçe Ava Zê denilen Zap ırmağı Hakkari'nin can damarıdır. Hakkari coğrafyasının kuzeyini oluşturan Elbak [Başkale] ovasından doğan Zap, derin Hakkari vadisinden keskin kıvrımlarla ve haşin bir biçimde akıp Güney Kürdistan'da Büyük Zap adıyla Dicleye varıyor. [Küçük Zap ise Kürdistan'ın doğu yakasında Hakkariye sınır olan yöreden güneye doğru akar ve Dicleye ulaşır...]. Elbak ovası rakımı çok yüksek bir platodur. Kar çok yağar. Baharla beraber eriyen kar Zap'ı coşturur. Ilerledikçe vadinin iki yakasında yükselen sarp dağlardan boşalan sularla obezleşen Zap coşkun ve o derece de korkutucu bir şekilde akar. Derin vadinin sarplıklarında oluşan köpürme ve dalgalarla heybetli bir hal alır. Zap'a paralel yapılan karayolu Zap'ın bu vahşiliğinden çoğu zaman zarar görür, kapanır. Özellikle 80'lere kadar toprak ve şose olan karayolları birçok trafik kazasına neden oldu [Şimdi, bir yönüyle, elbette halkın ulaşım aktivitesinin kalitesini yükseltmenin yanında, bir de askeri manevra ve hareketliliği hızlandırmak için yollar asfaltlı!]. Bu Zap paralelinde olan kazaların çoğu Zap'a uçmak, yuvarlanmak, devrilmek şeklinde oldu. Zap bu derin vadide çok yüksek debiyle aktığı için çoğu zaman içine devrilen arabaları, içindekilerle birlikte yuttu, aldı götürdü ve halen de öyle. Zap bu özelliğinden dolayı yörede kanlı, katil olarak da anılır. Öyle ki, Hakkarili gazeteciler şöyle tanımlar: Adın Zap, akışın azap, edersin nice canları zapt...

Yani Zap aldı mı geri vermiyor der halk...

Zap bu vahşi akışı ve aldığı canlara karşın Hakkari coğrafyasının müthiş güzel bir aksesuarıdır aynı zamanda. Bir paha biçilmez gerdanlık gibi görülür. Ve aynı zamanda bir bereket kaynağı olarakta minnet duyulur çünkü Zap boyunda sulu tarım yapılır ve en lezzetli, organik ve sağlıklı sebze türleri de bu Zap boyunda yetiştirilir. Hakkari'nin, Hakkarililerin bu Zap paradoksu sevgi ve korkuyla devam eder ve ediyor.

Zap hem dışarıdan gelen devlet memurlarına hem de yöre halkından çok kişiye mezar olmuştur. Örneğin ilköğretim müfettişi ve yazar Selahattin Şimşek bir kazada Zap'a düşer ve kaybolur [Mayıs 1960]. Bu türden örnekler çoktur.

Bir diğer yanıyla da Dersim için Munzur ne ise, Hakkari için de Zap [yöresel adıyla Ava Zê] odur. Üzerine şarkılar, destanlar, şiirler, ağıtlar yazılmış, söylenmiş, efsaneler yaratılmıştır.



Zap, şair Şemsi Belli'nin ünlü Anayasso şiirine de konu olmuştur. Zap adının geçtiği bölümü aktarıyorum:


Gurban olam bu ne işdir hooy babooov!

Çoçiğ ağliir, çoçiğ öliir, geçit vermiy Zap Suyu

Parasizo,

Çaresizo

Ben halsizo, ben dilsizo, şeher uzah, yolsizo

Bu ne haldır, bu ne iştir hooy babooov!

Gara dağda, gar altında ufağ ufağ mezerler

Yeddi ceset hetim hetim Zap Suyunda yüzerler

Hökümata arz eylesem azarlar



[Şiirin tamamı yazının sonunda]



Keza yeni kuşak müzisyenlerin halk şarkılarına da "Zap Suyu Derin Akar" adıyla ezgi olmuştur Zap. Bir dörtlüğü şöyle:



Zap suyu derin akar
Can alır yürek yakar
Ben sevdim eller aldı
Bana da kimler bakar


[Şarkı sözünün tamamı yazının sonunda]



Yine Zap üzerine uzun hava makamında okunan bir ağıt: "Zap suyu derindir geçit vermiyor"

Zap suyu derindir geçit vermiyor.

Çağladıkça dağı taşı deliyor.

Aldığı canı da geri vermiyor.

Dileylim dileylim...

Dileylim dileylim...



[Tamamı yazının sonuda]



Zap'ta kaybolanların, ölenlerin yası, hüznü, acısı, sızısı yakınlarının göz yaşında, hıçkırığında ağıt oluyor şüphesiz. Yıllar önce yine hazin bir kazada Zap'ta kaybolanların yakınlarının trajik çaresizliği yürek burkmuştu. O zaman aşağıdaki ağıtı Kürtçe yazmıştım.

Nakaratlı bir beşlik aktarayım. Sizin için Türkçe çevirisini de ekledim.


Hey lo Zêyo

Hey lo Zêyo

Dîsa fûryayî li vî gelîyê kûr û bê binayo

Malxiraba kamyonê [*] wergerîya nav pêlên teyo

Tê da rêving bûn zerî û lawên meyo

Ma da dinya xirab be te nedaûraban li sarîya vî gelîyo

Em nehêlaban li nav şîn û behîyayo

Hey lo Zêyo

Hey lo Zêyo



Türkçesi:                                                                 

Hey lo Zêyo [Ey Zap]

Hey lo Zêyo [Ey Zap]

Yine kabardın bu derin ve dipsiz vadi de

Kahrolasıca kamyon [*] içine devrildi dalgalarının  

Yolcuydu içinde kız ve delikanlılarımız

Dünya mı yıkılırdı yutmasaydın onları bu vadinin soğuğunda

Bizi yas ve taziye içinde bırakmasaydın

Hey lo Zêyo [Ey Zap]

Hey lo Zêyo [Ey Zap]



[*] Eskiden yolcu taşımacılığı da kamyonla olurdu. Yani kamyon hem yük hem de insan taşımacılığında kullanılırdı ve kamyon tonajından fazla yüklendiği için çok sık kazalar olurdu.



Ayrıca Hakkari'de ağıt dendiğinde akla ilk Mem Ebasî üzerine yakılanı gelir. Hakkari'ye özgü eski ama Hakkari tarihiyle, mücadelesiyle, çıkardığı halk kahramanlarıyla ilgili en yaygın söylenen, bilinen, bugün de klasik şarkı söyleyen müzisyenlerin repertuarında en başta yer alan "Mem Ebasî" ağıtı ve kaynaklandığı olayın öyküsü dikkat çekicidir.

Memê Alan Piyesinin yazarı Abdurrahim Zapsu [Evdirehîm Rehmîyê Hekarî] iki perdelik piyesinde Mem'in düşmana karşı savaşa gidişini, aşkını ve bir yanılma sonucu annesi tarafından öldürülmesinin hazin öyküsünü Mem Ebasî ağıtı ile bitiriyor. [Yazar Evdirehîm Rehmîyê Hekarî üzerine araştırma-inceleme kitabım 90'lı yıllarda Kürtçe yayınlandı.]

Mem savaşa giderken bir haftalık aşkı Xezal'i annesine emanet ediyor. Savaştan sonra aşkı Xezal ve annesi Çavreş'in ümitlerinin tükendiği bir anda Mem habersizce eve geliyor, aşkının yanına uzanıyor. Anne sabah uyanmayan gelini uyandırmaya giderken bir de bakıyor yabancı biri gelininin yatağında. Namus uğruna mızrağı erkeğin göğsüne saplıyor ve öldürücü şekilde ağır yaralıyor ve Mem çok geçmeden ölüyor. Bu esnada uyanan gelin anne ne yaptın Mem'i öldürdün diyor ve ikisi Mem'in başucunda şu ağıtı söylüyor:



Herê Memo, Mem Ebasî Ebasî

Birîndaro Memo, dayê kor bît nenasî!

[Hey Memo, Mem Ebasî Ebasî

Yaralım Memo, kör olası annen tanımadı seni!]



Hakkari'de genel olarak saygın, gözde ve etkili aşiret reisleri, yine yakışıklı, alımlı ve cesur gençlerin ölüm veya öldürülmelerinde acıklı ağıtlar yakılır.

Ertoşî aşiretlerinden Giravî aşiretinin Axası Şekir Axa'nın ardından bugün de ezgi olarak halk şarkıcılarının repertuarında olan "Hay Şeng e Şeng e Şekir Axa Şeng e, Şekir Axa kuştin li Ertoşîya deng e" [Hay Şeng e Şeng e Şekir Axa Şeng e, Şekir Axayı öldürdüler, Ertoşiler haykırışta] söylenir. Bu türden örnekler çoktur. Paradoksal bir durum olsa da halk düğünlerde bu ağıtları söyler ve ağır ritimli govend tutarlar, "Şekir Axa kuştin" ağıtında olduğu gibi. Yani acı ve hüznün bir nevi danslı ritüeli...

Bu soruya bağlı olarak şunu da eklemek gerekir. Hakkari geniş coğrafyası ve bu aşiret sistemiyle Osmanlı öncesi ve sonrasında da Mirlik [Beylik] olarak görece otonom bölge oldu. Kendini yöneten bir idari birim olarak eğitim, kültür ve sanatta da gelişti. Medreseler sadece dini değil genel eğitim için de önemli bilgilenme merkezleri oldu ve bu eğitim kurumlarının dili birincil planda Kürtçeydi. Halk folkloru, yüzlerce değişik figürlü halk oyunları, halk şarkıları, halk şanoları [piyesleri], şiir, masal, öykü ve destanlarla güçlü bir edebiyat oluştu, serpildi ve muazzam bir gelişme sağladı. Klasik Kürt edebiyatının volkan gibi fışkırdığı bir alan oldu Hakkari coğrafyası. Edebiyat önce sözlü ve sonradan yazılı olarak ivme kazandı. Memê Alan Destanı, Mem û Zîn Destanı ve daha nice şiirler, masallar, destanlar bu yörenin insanlarınca söylendi, yazıldı. Bu yönüyle Hakkari coğrafya olarak klasik Kürt edebiyatının ana kaynaklarının başında gelir. Dini referansla da olsa Kürtçe Mevlit müthiş bir lirizmle Hakkari'den çıktı. Hakkari coğrafyasından Kürt düşün ve edebiyat dünyasına büyük yazarlar, şairler çıktı. Mem û Zîn destanının yazarı düşünür, edebiyatçı ve eğitimci Ehmedê Xanî bunların başında gelir. Yine Kürtçe Mevlidi yazan Melayê Bateyî, müthiş şiirleriyle Feqîyê Teyra, şair Pertev Begê Hekarî bu bölgenin insanlarıdır. Hakkari'deki eğitim medreselerinde yetişen onlarca şair, yazar vardır. Bölge insanı Elîyê Herîrî bunlardan biridir. Yine şair, yazar Abdurahim Zapsu, keza tarihçi Ihsan Çölemerikli Hakkari'den çıkan yazarlardır. Elbette yeni kuşaktan da bir hayli yazar, gazeteci, sanatçı çıktı bu coğrafyadan... O nedenle Hakkari Kürt düşün, yazın ve sanat dünyasının verimli alanlarındandır.

Tabii Hakkari Kürt ulusalcılığının, yurtseverliğinin de önemli direniş merkezlerinin başında gelir. Hakkari özelinde görülen milli isyanların dışında Kürdistan genelinde yaşanan 19. 20. yy direnişlerinde, Mehabad Kürt Cumhuriyeti'nin kurulmasında, Güney Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinde çok önemli katkılar sağlayan Hakkari toprağı bugün de Kürdistan ulusal kurtuluş savaşımının önemli ve etkili direniş ve mücadele alanıdır.

9.      Devrim köprüsünün yapılışından sonra halkın üstünde bıraktığı etkiler ve devrimciler hakkında ki düşünceleri.

Devrim Köprüsü veya Devrimci Gençlik Köprüsü'nün hikayesi 68'lilerin dönemine dayanır. Dönemin devrimci gençlik yükselişi, devletin o dönemki tabirle "Doğu"ya yatırım yapmaması, süren baskılar, halkın ihtiyaçlarına karşı bilinçli kayıtsızlık bir tepkiye neden oluyordu. Zap'ın iki yakasındaki köylerin yaşadıkları ciddi ulaşım sorunu medyaya konu olunca üniversitelerin devrimci gençleri Hakkari'deki bu yaşamsal ihtiyaca kayıtsız kalmadı, aktif bir dayanışma hareketinin örgütlendirilmesi 1969 da Zap'a asma köprü yapma sonucunu doğurdu. Özellikle köprünün yapıldığı noktaya yakın köylerin ciddi ulaşım sorunu vardı. Hayati gereksinimlerin temininden hastaneye ulaşmaya kadar pek çok ihtiyacın giderilmesine Zap yol vermiyordu. Köprü o nedenle bölge köylerinin imdadına yetişen bir cankurtaran oldu.

Halkın deyimiyle, gel zaman git zaman devlet 1999'da bu devrimci idealist gençlerin Hakkari halkına armağan ettiği asma köprüyü "teröristler" [siz özgürlük savaşçıları diye okuyun] kullanıyor diye dinamitliyerek yıkıyor. 2010'a kadar kullanılamayan bu devrimci gençlerden miras kalan asma köprüyü onarma, yeniden inşa etme yine fiziksel ve ruhsal olarak genç olan devrimcilere nasip oldu. Tekrar büyük bir dayanışma örgütlendirilerek asma köprü Zap'a bir gerdanlık gibi yeniden takıldı.

Halk hem 69'da, hem 2010'da hep destek oldu bunu yapanlara, onları hep minnetle andı. Dönemin gençlik lideri Deniz Gezmiş'e atfen anıldı bu "Devrimci Gençlik Köprüsü" Hakkari'de ve halende öyle...

Hakkari halkı bugünde devrimci gençlere karşı kadirşinaslığını sürdürüyor, onları anıyor, sevgi ve saygıyla yad ediyor.

10.   Devrim köprüsüne yakın olan köyler ve kasabalar Kürtçe isimler ile birlikte Türkçe isimler.

Devrimci Gençlik Köprüsü Başkale-Yüksekova-Hakkari yol ayırımı [Yeni Köprü] ile Hakkari-Çukurca-Beytüşşebap yol ayrımı [Depin Köprüsü] arasındaki yola paralel akan Zap üzerine ve Rezana Xirab'a yakın noktada inşa edildi. Asma köprü civarında birçok yerleşim yeri var. Köprü belde [nahiye-bucak] olarak Bağışlı'ya [Şîvelan-Xezekya] yakındır. Yakın köylerden bazıları da şunlardır:

Goranis [Akbulut] 

Rezana Xirab [Bağlar - Rezana bağlı mezra]

Rezan [Bağlar-Demirli]

Sekran [Orta Köy]

Dêrik [Damlagöl]

Şawîta [Kolbaşı]



Bu köylerden Goranis ve Rezan Hakkari'den Van'a giderken Zap'ın sol tarafına, Sekran, Dêrik ve Şawîta ise Zap'ın sağ tarafına düşüyorlar. Köprü Zap'ın sağ tarafında kalan köylerin Hakkari-Van karayoluna dolayısiyle ihtiyaçlarına ulaşmaları için tek geçitti.

11.   Sevilen Erkek ve kadın isimleri

Hakkari bölgesinde hem Kürtçe hem Arapça [Islam dininden ötürü] isimler konuldu çocuklara. Arapça isimler Kürtçe telafuzla kullanıldı yani bir nevi Kürtçeleştirildi... Örneğin Muhammed Mihemed, Huseyn Hisên oldu ve bunun gibi örnekler çoktur... Bir de, TC'nin Kürtçe isimleri yasakladığı süreçte Türkçe isimler zora dayalı olarak yaygınlaştı. Geçmişte islam'ın etkisiyle Arapça isimler, sonradan da devlet baskısıyla Türkçe isimler yaygınlaşsa da halk arasında Kürtçe isimler yine de konurdu. Örneğin  Baran, Gurgin, Semyan, Rizgar, Bazî, kadınlar için Son, Qaz, Al, Pîroze, Xan, Xanzê, Xem, Sitî, Perîxan, Xezal, Xiyal, Xox, Şox, Guhar gibi isimler kullanılırdı.

Bugün daha çok doğadan olmak üzere çok yaygın bir biçimde yeni kuşak Kürtçe isim kullanıyor ve bu konuda bir yönüyle ulusal kimlik bilinciyle davranılıyor. Erkekler için Roj, Rojan, Pola, Hetav, Sahî, Hekarî, Baran, Befran, Azad, Şoreş, Çiya, Agir, Şivan, Rojhilat, Dilbirîn, Mizgîn, Zana, Kendal kullanılırken kızlar için Belg, Belgîn, Ava, Lorîn, Perî, Binevş, Zozan, Befrîn, Sorgul, Havîn, Bihar, Jîyan, Dîlan, Delal, Hinarî, Heliz, Beybûn, Gulçin, Gulan, Şîlan, Şevîn, Zevî gibi isimler tercih ediliyor.

12.   Kirvelik var mı?

Kirvelik yaygın değil. Daha çok Êzidî Kürtlerden kalma bir gelenek olarak çok sınırlı bir biçimde görülüyor. Ancak olduğu kadarıyla da kirvelik makbüldür, saygındır ve en yakın akrabalıktan daha çok önemsenir, değer verilir.


**

NOT:

70'li yıllarda politik durum nasıldı diye sormuşsunuz. Genel hatlarıyla şu söylenebilir:

70'li yıllar Türkiyenin en sancılı, acılı, sosyal, sınıfsal ve de ulusal çelişkilerin hayli keskinleştiği yıllardı. 12 Mart 1971 askeri faşist muhtırası [bir tür darbesi] sonrası Türkiyeli ve Kürdistanlı sol, demokrat ve yurtseverler tutuklandı, idamlar yapıldı, örgütler kapatıldı. 1974 Ecevit-Erbakan [CHP-MSP] koalisyon hükümetinin çıkardığı genel af ile 12 Mart sonrası tutuklanan Türkiye ve Kürdistanlı yurtseverler, devrimciler, sol ve sosyalistler serbest kaldı. Bu kadrolar ve yeni nesil eğitimli gençler beraberce 74 ve 75'de çok hızlı bir örgütlenme süreci başlattılar. Ideolojik donanımla beraber politik saflaşma ve yayıncılık gelişti. Bu hızlı gelişme sürecinde özellikle 77-78'de Türkiye metropollerinde etkince örgütlenen üniversiteli Kürt gençliği ağırlığı Kürdistan'a kaydırdı ve Kürdistan'da çok yoğun bir faaliyet yürütüldü. Tabi TC'de buna paralel faşist milliyetçi cepheleşmeye yöneldi ve asker polis saldırılarının yanında ülkücü-faşist paramiliter güçleri de devreye soktu. Tüm baskılara karşın Kürdistan eksenli yeniden ve ilerici milli uyanış safları belirginleşti. Ne yazık ki o dönem Türkiye sol, sosyalist, ilerici, demokratik muhalefeti kendi içinden parçalanmışlığının yanı sıra bir de Kürdistan ulusal hareketine karşı mesafeli durdu ve sosyal şoven bir politika izledi. Demokratik dayanışma ya da cephesel birlik yerine Kürdistan ulusal muhalefetinden biat ve uyduculuk isteniyordu. Bu kesimler sosyalizm ve ideolojik mayası sosyal şovenizm olan negatif enternasyonalizm adına Kürdistan ulusal ve demokratik güçlerini "milliyetçilik" ve "işçi sınıfı hareketini bölme" ile suçluyorlardı. Kürdistan ulusal demokratik güçlerine "kendi davanızı devrim sonrasına erteleyin, bize eklemlenin" tavrını dayatıyorlardı. Onların "eklemlenin" dedikleri amiyane tabirle "kuyruğumuza takılın"dı!..

Bu yaman çelişki Türkiye demokratik güçlerini egemen baskıcı sınıf karşısında güçlü kılmıyordu oysa. Ve bu yanlışta ısrar eden genel Türkiye solu gerilerken Kürdistan ulusal demokratik güçleri 70'li yıllarda özellikle eğitimli gençlik ve diğer meslek sahibi kesimler ve emekçi halk arasında hızla örgütlendiler, güçlendiler hatta sınırlı da olsa yerel yönetimlerde etkin olmaya başladılar. Kürtler özgüçlerine dayanmanın esasta kendilerinin varlık sebebi olduğunu geç anladılar ama kavradıktan sonra da ileriye doğru atılım yaptılar.

TC ve Kürdistan bağlamında, sömürgeci ve anti sömürgeci mücadele ulusal çelişkiyi baş çelişki düzeyine çıkarmış ve ulusal çözümü bu temelde dayatıyordu. Bu süreç genelde Kürdistan ulusal uyanışını hızlandırdı, örgütlülük gelişti. TC'yi esas kaygılandıran Kürdistandaki bu hızlı ve ileri gelişme oldu. Sonrası malum; 12 Eylül askeri faşist darbesi planlandı ve uygulandı. Hapishaneler Kürdistan devrimcileriyle dolduruldu. Kürdistan baştan başa hapishaneye çevrildi. Şüphesiz Türkiye sol ve demokratik hareketi de bastırıldı, darbelendi ancak esas yönelim Kürdistan'a oldu.

Bu baskı ve sindirme döneminde askeri saldırılar, polisiye baskılar Hakkari'de de en ağır bir biçimde uygulandı.

Hakkari bu 12 Eylül faşizmi döneminde ulusal demokratik dinamiklerin az kayıpla geri çekilmenin sağlanmasında önemli bir lojistik alan işlevi gördü, gizlenme, barınma, doğu ve güney Kürdistan alanlarına geçişte ciddi destek sağladı.

Türkiye sol hareketinde egemen olan sosyal şoven çizgiye karşın Kürdistan ulusal dinamikleri yüzlerce Türkiyeli sol ve demokrat insanların doğu, güney ve batı Kürdistan alanlarına geçişlerini sağladı ve buralardan Avrupa'ya gitmelerine yardımcı oldu.

Bugün Kürdistan ulusal demokratik hareketi ne düzeyde, Türkiye sol ve demokratik hareketi ne halde!..

Bu mevcut gerçeklik uyandırıcı, ders çıkarıcı olabilse... Bundan olumlu sonuç çıkarılması, mevcut durumun tutarlı bir biçimde analiz edilmesi, sürecin doğru ve sağlıklıca okunabilmesi en başta genel Türkiye demokratik hareketine fayda getirir. Hiç kuşkusuz Kürdistan ulusal demokratik hareketi de güç kazanmış olur.



ROJAN HAZIM

10. 12. 2017



**



Anayasso şiiri



Gul, gurban olduğum Hökümet Baba!

Baa bir alfabe veremez miydin?

Gara dağlar gar altında galanda

Ben gülmezem

Dil bilmezem

Şavata'dan Hakkari'ye yol bilmezem

Gurban olam, çaresi ne, hooy babooov?

Bebek yanir, bebek hasda, bebek ataş içinde

Ben fakiro,

Ben hakiro

Dohdor ilaç, çarşı bazar tam - takiro

Gurban olam bu ne işdir hooy babooov!

Çoçiğ ağliir, çoçiğ öliir, geçit vermiy Zap suyu

Parasizo,

Çaresizo

Ben halsizo, ben dilsizo, şeher uzah, yolsizo

Bu ne haldır, bu ne iştir hooy babooov!

Gara dağda, gar altında ufağ ufağ mezerler

Yeddi ceset hetim hetim Zap Suyunda yüzerler

Hökümata arz eylesem azarlar

Ben ketimo

Ben hetimo

Ben ne biçim vatandaşım hooy babooov?

Şavata'tan Angara'ya ses getmiir

Biz getmeğe guvvatımız hiç yetmiir

Malımız yoh

Yolumuz yoh

Angara'ya ses verecek dilimiz yoh

Ganadımız, golumuz yoh

Bu ne biçim memlekettir hooy babooov?

Yerin, yurdun adresesin bilmirem

Angara'da: Anayasso!

Ellerinden öpiy Hasso

Yap bize de iltimaso

Bu işin mümkini yoh mi hooy baboov?



**



Zap Suyu Derin Akar



Zap suyu derin akar
Can alır yürek yakar
Ben sevdim eller aldı
Bana da kimler bakar

 
Oy sinem mi sinem mi
Yar sinem mi sinem mi
Ah sinem mi sinem mi
Yar sinem mi sinem mi

Zap suyu aktı geçti
Sinemi yaktı geçti
Güzellerin içinden
Benim yarimi seçti

Zap suyu geçit vermez
Sırrına akıl ermez
Öyle bir yare düştüm
Dünyada yüzü gülmez.





**



Zap üzerine türkçe okunan uzun hava makamında bir ağıt:

Zap suyu derindir geçit vermiyor



Hakkarili şarkıcı Aydın Aydın versiyonu:



Zap suyu derindir geçit vermiyor.

Çağladıkça dağı taşı deliyor.

Aldığı canı da geri vermiyor.

Dileylim dileylim...

Dileylim dileylim..



Vanlı şarkıcı Yusuf Sahik versiyonu:



Zap suyu derindir geçit vermiyor.

Çağladıkça dağı taşı deliyor.

Aldığı canı da geri vermiyor.

Dileylim dileylim...

Dileylim dileylim..

Ben nasıl edim, nere gidim ben oy, oy

Zap suyu derindir gider Irağa

Aldanıp girenler düşer tuzağa

Suyu keskin akar, benzer orağa

Dileylim dileylim...

Dileylim dileylim...

Ben nasıl edim, nere gidim ben oy, oy

Not:


"Devrimci Gençlik Köprüsü"ne yakın köylerin isimleriyle ilgili katkıları için Ismet Bayhan ve Naif Yaşar'a teşekkür ederim.-RH