søndag den 13. september 2015

ROJAN HAZIM ile röportaj - Naif Yaşar


Naif Yaşar
X Gündem editörü
VAN

  1. Kendinizi tanıtır mısınız? Avrupa dahil Kürdistan’da yürüttüğünüz çalışmalar?
ROJAN HAZIM [RH]:
Yazar'ım. Freelance gazetecilik de yapıyorum... Politika analizi, Kürdistan ulusal ve ülkesel dinamiklerinin koalisyonel birliği, Kürt dil araştırmacılığı ve eğitimciliği önde gelen faaliyet alanımdır...

  1. HDP ‘nin 07 Haziran başarısı nasıl yankı buldu?
  2. Seçimler sonrası, HDP’nin yürüttüğü siyasetin pozitif ve negatif getirileri neler oldu?
RH:
Izninizle ikinci ve üçüncü sorularınıza birlikte yanıt vermiş olayım:
HDP'nin 7 Haziran seçimlerinde elde ettiği kitlesel etkinlik ve rakamsal sonuç görece başarılıydı ve bu olumlu yankı buldu...
Ne ki, olay bundan ibaret değil...
HDP hem örgütsel olarak hem de seçim stratejisi bakımından nispi olarak hatalı dizayn edildi... Bu derin bir konudur ve detayları bu kısa soru ve yanıtların sınırlarını aşıyor...
Seçim öncesi ve sonrası politik süreç Kürdistan ulusal kurtuluş perspektifi açısından doğru ve isabetli bir biçimde analiz edilemedi ve ona uygun bir pratik yönetim sergilenemedi... Seçimler sonrası oluşan tabloda HDP yönetimi yeni durumu iyi okuyamadı, ona göre politika üretemedi ve yaptığı stratejik hatayla yenilgi alan AKP yönetimine taktik baskınlık imkanı verdi... HDP yönetimi legal politik sürecin pratik yönetimini bile Kandil ve Imralı'ya havale eder bir rehavet içinde hareket etti... Kaldı ki, HDP yönetimi Imralı paradigmasına uygun bir pratikte geliştiremedi... Kürdistan politikasını ulusal, bölgesel ve uluslararası dengeler çerçevesinde ele alıp ona göre pratik geliştiren Kandil'in yükü ağırlaştırıldı ve adeta legal sürecin yönetimi de onlara sevk edildi...
Kuşku yok ki, genel Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketi'nin, öncü güç olarak PKK-KCK ve askeri yapılanma olarak HPG'nin sağladığı görece "sükunet" ortamında yapılan 7 Haziran seçimlerinde yenilgi alan AKP yönetimi rövanşist anlayışla hareket etti ve yeni seçimlere dönük savaş politikaları geliştirdi ve bunu yıkıcı bir biçimde Kürdistan sahasında uyguluyor... Ancak AKP'nin bu niyeti ve savaş pratiği HDP yönetiminin stratejik ve taktik hatasını perdeleme argümanı olamaz...
  1. Kürtlerin ortak mücadele edebilmesi anlamında öngörüleriniz nelerdir?
RH:
Kürtlerin bugün yaşadığı durum ve yaşanılan süreç bir yönüyle eğer iç hatalar içeriyorsa, bu bir türlü başarılamayan iç birlik yoksunluğundan kaynaklanıyor... Kürdistan'ın kuzey hattında öncü örgüt olan PKK-KCK'nin askeri ve örgütsel kapasite büyüklüğü ve etkinliği tam ve istenen bir ulusal birliğin elde edildiğini göstermez... Bugün Kürdistan'da, gücü ve etkinliği hangi kapsamda olursa olsun, farklı dinamikler var ve Kürdistan'ın iç ulusal demokratik birliği bunların tümünü kapsıyor. Bu olması gereken tablo ne yazık ki 7 Haziran seçimlerinde dahi görülmedi...
  1. Olası 1 Kasım 2015 seçimleri için değerlendirmeleriniz?
RH:
Kuşkusuz en başta 1 Kasım seçimlerinde, 7 Haziran seçimlerinde yapılan hatalar asla tekrar edilmemeli, önce Kürdistan dinamikleri arasında sağlam bir koalisyonel ittifak örülmeli, sonra da Türkiye ilerici, sol ve liberal demokratik güçleriyle en geniş bir cephesel ittifak gerçekleştirilmelidir... Kürdistan'da Kürdistanlı adaylar gösterilmeli, istisnalar haricinde şu ithal aday uygulamalarına son verilmelidir... Türkiye'de de ittifak yapılan güçlerle orantılı bir aday belirlemesi yapılmalıdır... Adaylar mücadele sürecinin genel ihtiyaç ve yararları, demokratiklik, ahlakilik ve adillik ilkeleriyle saptanmalı ve öylece halkın önüne çıkılmalıdır... Böylesi bir politika başarıyı getirir...
Ne var ki, 1 Kasım seçimlerine devletin, AKP hükümetinin Kürdistan'a açtığı savaş ortamında gidiliyor. Savaşla, bombarduman ve askeri-polisiye operasyonlarla Kürdistan yakılıp yıkılırken nasıl bir demokratik seçim yapılabilecek bunun etraflıca değerlendirilmesi ve ona göre politika belirlenmesi gerekir... AKP'nin Kürdistan'da savaş ortamında seçim galibiyeti arayışlarına fırsat vermemek, olası tertipleri boşa çıkarmak için Kürdistan dinamikleri şu üç olasılığı ele alıp derinliğine tartışabilir ve birlikte bir karara varabilmeyi gündemleştirerek Kürtlerin seçeneksiz olmadığını bir şekilde yansıtabilirler:
    1. Seçime bir parti çatısı altında girilecekse [bu HDP veya başka bir formül olabilir]; en geniş koalisyonel ittifakla ele alınmalı, birlikte karar verilmeli ve seçim koşulları ve gerekleri bu koalisyonel ittifaka göre hazırlanmalıdır.
    2. Seçime bağımsız adaylarla katılanacaksa yine bu ortak koalisyonel irade karar vermelidir.
    3. Seçimler boykot edilecekse yine birlikte bu karar verilmelidir.
Bu üç seçenek Kürdistan ulusal kurtuluş savaşımının genel yarar ve çıkarları gözetilerek şeffaf bir biçimde tartışılmalı ve birinde karar kılınarak birlikte pratik gereği yapılmalıdır...
Arzumuz, Kürdistan dinamiklerinin evvelemirde koalisyonel birliği esas alınarak ve Türkiye demokrasi güçlerinin cephesel ittifakı ile oluşacak geniş bir ortaklıkla seçimlere girilmesidir. Ancak, Ankara parlementosu bir mevzi olarak her hal ve şartta öncelikle Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinin çıkar, ihtiyaç ve yararları temel alınarak hedeflenmelidir... Buna bağlı olarak Ankara iktidarı sadece koalisyonel bir ortaklık aracı olarak tasarlanabilir. Dahası değil...
Tabii seçimlere giderken Kürdistan'da kontrollü bir "sükunet" ortamı, Kürdistan legal ve demokratik hareketine manevra kabiliyeti ve hareket üstünlüğü sağlar... Bu gerçeklikte gözönünde bulundurulmalıdır...
  1. Kürtlerin ortak çatı altında asgari müştereklerde mücadele etmesi için temennileriniz nelerdir?
RH:
Yukarıda belirttiğim genel politik çerçeve aynı zamanda dileğimdir... Bilinmelidir ki Kürdistan davası ortak davadır ve ortak mücadeleyle başarıya ulaşacaktır. Kürdistan dinamiklerinin iç koalisyonel birliği aynı zamanda Kürdistan alanında iç demokrasinin gelişmesini de sağlayacaktır. Kürdistan devriminin bir ayağı ulusal ise diğer ayağı demokratikliktir. Yani ulusal demokratik devrimdir. O nedenle iç demokrasiyi geliştirici politikaların planlanması ve ona uygun pratiklerin geliştirilmesi yaşamsal derecede önemlidir. Bütün Kürdistan dinamikleri demokratik yelpazede ayrı durabilir ve demokratik bir yarış içinde olabilirler ancak sömürgeci rejime karşı ortak duruş sergilemek zorundadırlar. Bunun pratik ifadesi sömürgeci sisteme karşı ayrı dur ama ortak vur olmalıdır.
  1. Son dönemlerde Cizre, Varto, Gever, Silvan gibi  bölgelerde yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
RH:
Sömürgeci devlet adına hükümet eden, ne ki 7 Haziran seçimleriyle beraber iktidarını kaybetme sürecine giren iktidarcı AKP hükümeti Kürdistan'a yönelik genel bir saldırı dalgası başlattı... AKP'nin bu parti çıkarlarına dönük savaş politkasına en hararetli desteği MHP açıkça verdi. CHP'de savaş cephesinde bir biçimde yerini aldı... Yani devlet ve sistem partileri Kürdistan'a yönelik askeri harekatta aynı hizaya geçtiler... Türkiye savaş karşıtı güçleri ne yazık ki savaş sürecine karşı aktif bir politika geliştiremediler ve buna uygun bir pozisyon alamadılar...
Buna karşı Kürdistan ulusal kurtuluş güçlerinin savunma hattı geliştirmeleri doğal ve kaçınılmazdır... Ancak bu genel stratejik hamlede kimi taktik hatalar görülebiliyor... Kürtlerin çeşitli versiyonlarla ama genel olarak demokratik statü istemeleri haklarıdır ve bunu har hal ve şartta dile getirmelidirler... Ne var ki, spesifik olarak belirtilen il ve ilçelerde dile getirilen "Öz yönetim" içerikli basın açıklamaları, metodik açıdan zamanlama ve yöntemsel olarak ciddi anlamda sorunludur... Bunun daha geniş bir yelpazede değerlendirilmesi gerekir...
  1. Bu olaylar esnasında Türk sol grupların tavrını nasıl buldunuz?
RH:
Türk veya Türkiye sol hareketi heterojen bir yapı arzediyor ve o nedenle de çok farklı tavırlar görülebiliyor... Kürdistan savunma güçlerine "terörist" diyenlerle "şiddet yanlıları" diyenlerin ortalama ortak paydaları "sosyal şovenizm"dir ve bunu bir türlü aşamıyorlar, sanki aşmakta istemiyorlar!.. "Nasyonal sosyalist" ya da bir başka türevi "sosyal faşist" olanları da cabası!..
Kürdistan ulusal kurtuluş hareketiyle pratik dayanışma içinde olan sol eğilimlerin kitlesel etkinlikleri ne yazık ki sınırlıdır ve bu bile yeterince ortaya konulamıyor...
  1. Kürtler siyasi anlamda bundan böyle nasıl bir rota izlemeli?
RH:
Kürtlerin rotası çok açık ve net olmalıdır. Bugüne kadar uygulanan pratikle "politika" geleneksel olarak "yalan sistemi" olarak algılanıyor. Kürtler bu genel algıya tümüyle karşıt doğru bir tavır içinde olmalıdırlar. Kürt politikasında en sade deyimle "takiyye" olmaz, olmamalıdır... Kürtler her halk gibi self-determinasyon yani kendi kaderini belirleme, kendi yurtlarında yani Kürdistan'da bağımsız bir devlet kurma hakkına sahiptirler ve bu ülkü her zaman dile getirilmelidir... Ne ki, bu çok girift bir süreçtir, ulusal, bölgesel ve uluslararası güç, koşul ve dengelere bağlıdır... O nedenle hemen gerçekleşebilecek bir durum olmayabilir... Ancak konjonktürel ve konaksal çözümler vardır ve koşullara göre elde edilebilir modellerle politik ve idari statü kazanılablilir ve bu hedefte yoğunlaşılmalıdır... Bu çerçevede çok yakın hedef en genel ifadesiyle Kürdistan'a statü olmalıdır...

  1. Kürtlerin siyasi anlamda öncelikleri neler olmalı?
RH:
Yukarıda ifade ettiğim gibi, Kürtler "Türkiyelileşmeden" önce Kürdistanileşmeyi başarmalıdırlar. Çünkü çok açık ki, Kürtlerin "Türkiyelilik"ten anladıklarıyla Türklerin "Türkiyelilik"ten anladıkları oldukça farklıdır... O nedenle, önce ve mutlaka Kürdistanileşme... Bunun pratik ifadesi, Kürdistan dinamikleri arasında olması gereken genişlikte bir koalisyon kurulmasıdır...
Kürdistan ve Türkiye'de demokratik, legal politikalar, örgütsel faaliyetler en geniş yelpazede hayata geçirilmeli, kitleler koalisyonel birlik öncülüğünde bu hedefe doğru seferber edilmelidir... Ancak legal demokratik güç Kürdistan ulusal kurtuluş hareketinin askeri kanat tasfiyesine yol açacak muhtemel zaaflardan uzak durmalı, Kürdistan devriminin politik ve askeri yapılanma arasında olması gereken dengenin korunması için dikkatli bir tutum içinde olmalıdır...
Bu temel doğrularla hareket eden Kürdistan ulusal demokratik hareketi sömürgeci TC devletini bugünden yarına olabilirlilikten başlayarak çözüm ayarına sokabilir...
Selam ve başarı dileklerimle.
ROJAN HAZIM
13 Eylül 2015

**




X Gündem
 Van
Yıl: 2
Sayı: 7
Eylül 2015





tirsdag den 8. september 2015

Wax Alan - ROJAN HAZIM



Ax Alan,
Te bi wê bedena xwe ya biçûk çawa dinya hejand...
Te çi kir Alan...
Alanê nazdar,
Te bi wî jîyê xwe yê sê salî dinya çawa kire sê kujî...
Te Deryaya Spî çawa kire "Secdeya Spî"...
Wê deryayê tu xeniqandî û avêtîye ser xizê xwe, belêm te dîsa ve serê xwe da ber wê deryayê...
Tu boçi ji Kobanîyê hatî?
Te boçi Kobanî hêla?
Te bi wan pêlavkên xwe yên biçûk yên sporî nîşan da ku tu bêyî dil ji Kobanîyê derketîyî...
Nehêlan tu zarokîya xwe li bajêrkê xwe bijî...
Jîyan li te û binemala te heram kirin...
Tu li cihekî tena digerîyay...
Daku bi rehetî bijî, biçîye dibistanê, bixwûnî û bibîye xwudan kar...
Mixabin ev dergehên jîyanê pêkve li te hatin girtin...
Belêm te dîsa hêvîya xwe berze nekir...
Te hemû rê dane zorê ku ronahîyekê peyda bikî...
Te xwe gihande deryayê...
Şeva 1ê Îlonê te rêya deryayê da ber xwe...
Ma te nedizanî ku ew roj roja aştîyê ye...
Belêm dinyayeke bê aştî!..
Bêyî hemd te dixwast xwe bigihînîye aştîyê...
Deryayê rê neda...
Belêm sûc ne yê deryayê ye...
Yên ku tu, birayê te Galib, dayîka te, babê te ji axa we dayîne rakirin sûcdar in...
Derya çi bike...
Te 1ê Îlonê roja aştîya dinyayê da rê...
Belêm spêdehîya 2ê Îlonê li perê deryaya spî li ser xîzê sar bûy...
Tu ji peravê Bodrumê sax li kelekê suwar bûy...
Lê mixabin her wê şevê pêlên deryayê tu avêtîye ser xîzê peravê Bodrumê...
Spêdehîya 2ê Îlonê, seet 6ê rojnamevaneke jin tu dîtî û ew resmê te yê ku bûye sembola penaberan kêşa û li dinyayê belav kir...
Tu zarokekî sê salî, bi wê bedena xwe ya biçûk mezin bûy, bûye dinya...
Bo penaberan bûye çira... Bûye betenî... Bûye nanekî tirsî... Bûye fireke avê...
Tu mirî lê ew xilas bûn...
Tu bûye ax, ew bûne jîyan...
Guh nedê tu bo hemû mirovahîyê bûye wijdan...
Bedena te ya biçûk mir, belêm navê te mezin bû, tu bûye navekî nemir...
Te dilê herkesê sot...
Te agir berda dilê herkesê...
Te çav tijî rondik kirin...
Belêm tu bûye hawar...
Tu gihiştîye hawara mirovahîyê...
Mirovahî bi mirina te bi wijdana xwe hesîya...
Te dinya hejand Alanê biçûk...
Te xwe mezin kir...
Belêm xwezî tu sax mabay, ne mirîbay, bila navê te hinde mezin neba, tu nebaye sembola hemû penaberan...
Xwezî tu hinde nebaye rojeva dinyayê...
Xwezî tu sax bay bila te tinê kirasek, pêlavek û leyizokek heba...
Xwezî tu jîyabay, bila dinyayê hinde behsê te nekiriba...
Xwezî tu sax mabay bila maskeyê li rûyê mirovahîya bê wijdan dîsa maba...
Ax Alan...
Xwezî tu ne miribay...
Xwezî tu, birayê te Galib, dayîka te Rihan û babê te Abdullah li Kobanîya xwe ya hatîye wêran kirin maban, derneketiban, bila nanê we tirsî ba...
Xwezî tu girîbay, li wê keleka mirinê suwar nebay...
Xwezî te dehmenê dayîka xwe girtiba, kêşaba, dirandiba û nehêlaba li wê keleka mirinê suwar bin...
Xwezî te singê babê xwe daba ber mistan, pora wî kêşaba...
Xwezî te destê birayê xwe Galib girtiba û hûn revîban...
Xwezî te kiriba hawar û gazî...
Xwezî tu qîrîyabay û xelk li dora xwe kom kiriba...
Xwezî te xwe peritandiba ku hûn nekevine ser wê rêya bêyûm...
Xwezî li dûv xwezîyê...
Ev xwezîyên me jî ji ber wê "belkî"ya "belkî" ne...
Belkî tu nemiribay...
Mixabin ne xwezî, ne belkî te paşve nayînin...
Tu çûy...
Dinya hebe boçi...
Dinya bo te bigirî boçi...
Dinya bo te rondika biwerîne boçi...
Wekî tu nemay...
Çavê neyînîyê kor be...
Dinyaya zaliman kavil be, serûbin bibe...
Wan pêkve ev dinyaye li te heram kirin û tu di wê deryaya spî da xeniqandî...
Xwezî dûmahîka te wisa neba...
Çi bikin Alanê hêja...
Tu, birayê te, dayîka te, hûn çûn...
Babê te bi ezabeke mezin hûn dane ber singê xwe û înane ser axa bab û bapîran Kobanîyê...
Hûn dane axa we ya pîroz...
Axa we hûn hilgirtine nav sing û berê xwe...
Hûn rapêçan...
Axa we dîsa ve bo we bû war...
Hûn bûne bereketa axa xwe...
Babê we hemû teklîfên wijdankora red kirin...
Hûn dane axa xwe û ma li ber serê we...
Babê te, babê we di nav êşeke, janeke kûr da ye...
Ji axivtinên wî xuya ye ku dê bo we bijî...
Hûn bûyne dinyaya wî ya nû...
Babê te yê bi kul û keser heroj xwe bo we diperitîne...
Belêm bê fayde ye...
Ya herî baş tu jî, hûn jî babê xwe efû û aza bikin...
Qet nebe jîyana xwe li babê xwe helal bike, helal bikin...

ROJAN HAZIM
8 Îlon 2015




**



Not:

Alan Kurdî, birayê wî Xalib, dayîka wî Rihan 1ê Îlona 2015ê şev li navbeyna Bodruma Tirkîyeyê û Giravê Kos yê Yewnanistanê, li Deryaya Spî, xeniqîn. Babê wî Abdullah sax xilas bû ji wê afatê.

Bi eslê xwe ji Kobanîya Rojavaya Kurdistanê ne. Wekî binemal çûyîne Şamê li taxê Rukneddîn bi cih bûne. Piştî şerê navxweyî yê li Sûrîyeyê û êriş û dagîrkerîya DAIŞê cih û warê xwe li paş xwe hêlane û hatine Tirkîyeyê ku di keysekê da xwe bigihînine Ewrûpayê û ji wê derê jî biçine Kanadayê nik xwûşka Abdullahî. Belêm mixabin pêlên ejderhayî yên Deryaya Spî ew daûran û rê li ber wan birî ku xwe bigihînine xwezî û daxwazên xwe.

Resmê meytê Alanî yê li wî peravê Bodrumê rojnamevana DHA Nilufer Demirê kêşa û belav kir. Ew resim bû sembola penaberên ku hewil didin xwe ji ser Deryaya Spî ve bigihînine Ewrûpayê û di nav wan pêlên hûtwarî da ditelifin.

Alan, Xalib û dayîka wan Rihan, 4ê Îlonê (2015) li Kobanîyê hatin veşartin.

Rêxistina xêrxwaz ya bi navê Sea-Eye, ku bi vapûr û keştîyên xwe li Deryaya Spî penaberan ji mirinê xilas dike, navê vapûreke xwe ya bi navê “Professor Albrecht Penck” kirine "Alan Kurdî". (Sibat 2019). Nihe ew vapûra bi navê ALAN KURDÎ li Deryaya Spî xwe digihîne hawara penaberan ku aqîbeta wan jî şubî ya Alan Kurdî nebe.