TC, başta hükümet olmak üzere, ordusu,
polisi ve yargısı ile tüm mekanizmalarını koordineli bir biçimde seferber
ederek Kürt halkının ulusal kurtuluş savaşımını ezmek için saldırılarını
arttırdı. 24 Aralık 2009, Kürt Belediye Başkanları ve politikacılarına yönelik
”operasyonu”, TC’nin sistemli ve planlı saldırılarının bir parçası olarak
geliştirildi. Bu operasyon hiç kuşkusuz, DTP’nin kapatılması süreciyle içiçedir
ve hükümetin iç dengelerle hareket ederek dış gezilerinde ”Özgürlükçü Kürt
hareketini ezme” amaçlı destek aramasıyla bağlantılıdır. TC bu kapsamlı
saldırısını, şiddet dozunu arttırarak sürdürürken, Kürtlerin içinde olduğu
pozisyon neydi?
* Meşru temsilci PKK ve HPG, tüm imha
amaçlı askeri saldırılara rağmen, çatışmasızlık sürecini tek taraflı olarak
sürdürüyorlar.
* DTP kapatılmış, biri eş başkan olmak
üzere iki parlementerinin parlemento üyeliği düşürülmüş olmasına karşın tüm
üyeleri, BDP [Barış ve Demokrasi Partisi] çatısı altında parlemento içinde ve
demokratik legal alanda politika yapmayı seçti. Belediye Başkanları 23
Aralık’ta BDP’ye geçtiklerini deklare ettiler. Keza DTPli parlementerler, Ufuk
Uras’ın katlılımıyla BDP olarak parlementoda grup kurma kararı aldılar.
Kürdistan ulusal demokratik hareketi
böylesi olumlu bir pozisyon içindeyken, hem de ”Barış ve Demokrasi Partisi”
adlı partiyle yeni bir dönem başlatmak isterken, çok kapsamlı bir tutuklamayla
karşılaşmasının tek izahı var: Tasfiye!. Neyi tasfiye?
Kürdistan kimlikli ulusal kurtuluş
savaşımını meşru olarak tüm alanlarda temsil eden örgütlü yapıyı dağıtmak ve bu
örgütlü Kürt politik hareketini ezmek suretiyle tasfiye etmek. Bu ögütlü yapıyı
kim temsil ediyor? PKK öncülüğündeki toplam KCK sisteminin mekanizmaları.
KCK’nin bir örgütsel model olarak sistematize ettiği ögütlü Kürdistan halk
savaşımı, TC’nin kolonyalist sistemine karşı Kürdistan’da yapılandırılan
alternatif ”özyönetim” biçimini geliştiriyor. TC, bu özgün ve özgüç eksenli
Kürt ve Kürdistan organize savaşımını bastırmak için sürdürdüğü askeri
saldırılarını, yargı ve polis cephesinden tahkim etmek amacıyla başlattığı bu
son tevkifat harekatıyla Kürdistan ulusal kurtuluş savaşımını topyekün bertaraf
etmeye girişmiştir. Bu süreçte, hükümetin ”Kürt açılımı”ndan söz etmesi artık
pratik bir anlam ifade etmiyor. Hükümet çok açık olarak pratikte ”Kürt
kapatılımı”nı uyguluyor. Bu aşamadan sonra ”iyi niyetli kişi ve çevereler”
artık şu ”hükümet istiyor ama asker istemiyor, o nedenle hükümetin elini
güçlendirmek gerekir” edebiyatını bırakmalı, hiç ikircimsiz Kürt ulusal
demokratik hareketinin yanında saf tutmalı ve TC’ye karşı demokratik savaşım
cephesini güçlendirmelidirler. Kürt özgürlük savaşımına karşı TC hükümetinin
pratiği ile askeri ve yargı kurumlarının pratiği aynıdır ve ortak olarak
”TC’nin bekasını koruma” amacıyla, geleneksel ırkçı şoven ”Türk Ulusal Birliği”
esprisine uygun bir hatta birleşmişlerdir.
Bu açık ”Türk Ulusal Birliği”
saldırganlığı karşısında yapılması gereken Kürtler açısından da çok berrak ve
açıktır veya öyle olmalıdır. O da: Kürt ve Kürdistan Ulusal Birliği’dir. Diri
Kürt ulusal güçleri bu TC geleneğine yaraşır saldırganlığa karşı muazzam bir
dayanışma ve birlik içine girmelidirler. Ulusal güçler, öncüleri etrafında
yarılamayacak sağlam bir zırh örmeli, demokratik direnişi yükseltmelidirler.
Böylesi kritik dönemlerde, saflar belirgin olmak durumundadır. Şimdi böylesi
bir kavşağa gelindi: Kolonyalist TC ve Kürt ulusal kurtuluş savaşımı. Onlar ve
biz. Herkes, her ulusal güç, her Kürt ve her Kürdistanlı bu kavşakta yolalacağı
güzergahı seçmelidir. Yine TC, askeri güçlerinin yanısıra, kılıç kuşanan sivil
güçlerini de cepheye sürdüğü bir dönemde, tarihte ve hatta günümüzde olduğu
gibi ”yandaş Kürt”leri de safına katarak Kürdistan özgürlük hareketine karşı
şiddetli bir savaşı tırmandırmak istiyor. TC’nin ”açılım” gibi cazip ama
yanıltıcı politikalarla gündemine aldığı ”Sistem Kürtleri” stratejisine uygun
olarak, esasta yapmak istediği ”Kürtlerin demokratik taleplerinin karşılanması”
değil, Kürdistan şuuru ile savaşım veren, kurtuluşçu ve özgürlükçü örgütlü
dinamik gücü tasfiye etmek ve bu düşmanlık politikasını realize edebilmek için
de ”uydu ve işbirlikçi Kürt partner” yaratmak olduğu bu son tevkifat ile iyice
ortaya çıktı. TC, aklını ve vicdanını yitirmiş şuursuz ”Sistem Kürt’ü” bulmakta
zorlanmayabilir. Zaten hergün devlet ve hükümet yanlısı TV ve gazetelerde,
Kürdistan özgürlük hareketine karşı TC ağzıyla konuşma yarışına giren TCci
Kürtler var ve bunlar TC yandaşçılığını layıkiyle yapıyorlar. Hükümet partisi
AKP içinde yuvalanan işbirlikçi Kürtler ve onların etrafında saf tutan kimi
diğer Kürtler, cephesel bir dayanışma halinde Kürt özgürlük hareketine karşı
TC’nin kolonyalist sistemini tahkim ediyorlar. Bereket ki bu cenah Kürt
toplumunda cılızdır ve aslında Kürt halk vicdanında da mahkumdur. Lakin, TC’nin
geleneksel entrika ve desiselerini bilen bir halk olarak Kürtlerin, kendi
özgürlüğü uğruna canla başla savaşım veren öncüleri ve savaşımcıları etrafında
kenetlenmeleri bugün artık bir varolma yokolma sorunu haline gelmiştir.
Kazanmak, kazanılanı korumak cesaretle ama örgütlü ve birlik içinde bir
savaşımla olanaklıdır. TC’yi bugün veya yarın müzakere masasına çekecek,
uzlaşmaya zorlayacak, barışı sağlayacak esas güç bu ulusal birliktir. Kürt
ulusal güçleri tam da bugün bu bilinçle davranmak ve savaşımı yükseltmek,
TC’nin toplu saldırılarını püskürterek sağlam olarak ayakta kalmak
durumundadırlar. Bu bağlamda, hiç kuşkusuz, başta Federal Kürdistan yönetimi ve
politik güçleri olmak üzere, Kürdistan’ın doğu ve batısındaki politik güçler ve
halk, TC’nin özelde kuzey Kürt hareketini, genelde tüm Kürdistan özgürlük
savaşımını boğmaya yönelik saldırıları karşısında, Kürt tarihinde görülmemiş
bir ulusal dayanışma ve birlik içinde olmalıdırlar. Kürt ulusal kurtuluş
savaşımının gelecek garantisi işte bu ulusal birlik pozisyonudur ve bunun
gereği yapılmalıdır.
ROJAN HAZIM
24 Aralık 2009