Dünya demokratik kamuoyu genel olarak
Kürt sorununda, en hafif deyimle, iyi bir sınav vermiyor!. Demokratik dünyanın
bu paradoksal tavrından dolayı insan düşünüyor da, keşke Kürt aydınları şöyle
bir çağrı yapsalardı:
Demokratik, humaniter kamuoyunu ve
demokratik değerleri amaç edinen ama pratikte tersini yapan ”demokratik
devletleri” eleştiriyoruz. Diktatoryal, totaliter, gerici ve faşist devlet ve
yönetimleri ise suçlu görüyoruz.
Bu haklı eleştirilerimizi,
suçlamalarımızı niçin mi yapıyoruz?
Ortadoğu’da devletsiz bırakılan yaklaşık
50 [elli] milyonluk bir halk olarak Kürtler var. Bu halkın dört devlet arasında
paylaşılmış bir ülkesi var ve adı Kürdistan’dır. Seddam rejimi Amerika’nın
başını çektiği uluslararası koalisyon güçleri tarafından önce abluka altına
alındı, sonra da çökertildi ve Kürt halkı Irak egemenliğindeki parça da
özgürlüğüne kavuştu ve bugün Federal Irak içinde federal bir bölgesel yönetimle
kendini idare ediyor. Kürtler bu özgür yaşam adacığına kavuşmaktan göreceli de
olsa mutlular ve dünya demokratik kamuoyuna bu desteklerinden ötürü de
minnettarlar. Ne ki, Türkiye, Iran ve Suriye devletlerinin sömürgeci baskısı
altında yaşayan Kürtler henüz özgürlüklerinden yoksunlar. Kürtler bu ülkelerde
de özgürlüklerine kavuşmak için haklı, meşru ve de kararlı bir savaşım
veriyorlar. Bu devletlerin yönetimleri, Kürtlerin özgürlük taleplerini kanlı
yöntemlerle bastırıyorlar. Özgürlük savunucularını ya öldürüyor, ya
kaybettiriyor, ya da en ağır hapisle cezalandırıyorlar.
Bu ülkeler arasında kendini ”Batı
dünyası”nın bir parçası olarak gören Türkiye var. Türkiye’de Kürt nüfus
yaklaşık 30 [otuz] milyondur ve bu sayının yaklaşık 20 [yirmi] milyonu kendi
cografyasında yani Kürdistan’da yaşıyor. Türkiye hem Nato üyesidir, hem de
şimdi Avrupa Birliği’ne üyelik yolunda. Türkiye’de Kürtler bütün demokratik
norm, kriter ve değerlere aykırı olarak tüm doğal ve demokratik haklarından
yoksun bırakılıyor. Kürtçe eğitim yoktur. Kürtçe dil olarak hala da özgür
değildir. Kürdistan sözcüğü yasaktır. Kolektiv Kürt bilinciyle davranmanın
bedeli onyıllarca hapistir. Kürtler kendi adlarıyla politika yapamıyor,
partilerini kuramıyorlar. Türkiye Avrupa Birliği üyeliği yolunda ama 30
milyonluk bir halk topluluğunun bütün haklarını gaspetmiş durumda. Kürtler işte
bu ceberrut hegemonyaya karşı özgürlük savaşımı veriyorlar. Bu gerçeğe rağmen
Avrupa Birliği topluca Türkiye’nin bu anti demokratik politikalarına karşı açık
ve kararlı bir tutum sergilemiyor. Amerika yine öyle. Kürtler bu dış demokratik
dinamiğin ilgisizliği karşısında tümüyle kendi özgüçlerine bağlı olarak bedeli
çok ağır bir savaşım veriyorlar Türkiye devletine karşı. Türkiye devleti sadece
kendi içindeki Kürtlere baskı uygulamakla kalmıyor, Amerika ve Batı dünyasının
desteğiyle şekillenen yeni Irak’ta Kürtlerin demokratik kazanım ve
statülerinide kabullenmiyor ve oraya da askeri operasyon tehditleriyle müdahale
ediyor. Türkiye hem kendi sınırları içinde, hem de bölgede Kürt halk düşmanlığı
yapıyor, Kürtlere yaşam hakkı tanımıyor. Bu yokedici saldırı karşısında Kürtler
silahlı, silahsız, tüm araç ve yöntemlerle son derece haklı bir savaşım
veriyorlar. Ne var ki, Avrupa Birliği ve Amerika bu gerçeği görmek istemiyor,
anti demokratik güç ve devletin yanında saf tutuyorlar. Bu paradoksal durum
karşısında biz Kürt aydınları sizlerin çifte standartçı politikalarınıza karşı
isyan ediyoruz ve sizi demokratik değer, norm ve kriterlerinize sahip çıkmaya
çağırıyoruz.
Bakın, Balkanların ortasında sizlerin
desteğiyle 2 [iki] milyonluk Kosova özgürlüğüne, bağımsızlığına kavuşuyor ve
biz de bunu Kosova halkının doğal hakkı görüyor ve destekliyoruz, Kosova
halkını kutluyoruz. Kosova’da sayıları birkaç bin olan [% 1] Türk nüfusun kendi
etnik adıyla [Kosova Demokratik Türk Partisi] politik partisi var ve seçimlere
giriyor, parlementoda temsil ediliyor. Türkçe bölgesel düzeyde de olsa
resmidir. Kosova’da 17 Kasım 2007 seçimlerini kazanan parti [Kosova Demokrasi
Partisi] ve lideri [Haşim Taçi] Kosova Ulusal Kurtuluş savaşımı veren askeri
güçten, UÇK’den geliyor.
Peki Türkiye’de ne oluyor? Bugün
Kürdistan halkı adına Türkiye’de özgürlük ve demokrasi savaşımı veren legal
parti, DTP, -hem de Türkiye parlementosunda grubu var-, Kürt etnik adını
taşımamasına rağmen kapatılmak isteniyor, üyeleri, yöneticileri provakasyon
yaratılarak linç edilmeye çalışılıyor. Keza Kürt halkının hak ve özgürlüğü,
Kürdistanın tanınması gibi meşru ve haklı amaçlar için savaşım veren HPG
destekli PKK terörist olarak tanımlanıyor. Bu politikaları, pratik tutumları
yanlış ve haksız buluyoruz. Avrupa Birliği, Amerika ve demokratik, humaniter
değerlerden yana olan herkesten Türk devletinin anti Kürt ve anti Kürdistan
politikalarına karşı durmalarını, Kosovadaki pozisyonlarını Türkiye’ye karşı da
göstermelerini ve haklı savaşım veren Kürt halkının ve öncülerinin yanında yer
almalarını bekliyoruz. Doğru olan budur.
Bu son derece insani, demokratik ve
ulusal istek ve dilek değil mi ve neden ortak bir çağrı olmasın?
ROJAN HAZIM
12 Aralık 2007